pdf - TOPLUM VE SOSYAL HİZMET

January 16, 2018 | Author: Anonymous | Category: N/A
Share Embed


Short Description

Download pdf - TOPLUM VE SOSYAL HİZMET...

Description

TOPLUM ve SOSYAL HİZMET Society and Social Work

DANIŞMA KURULU / ADVISORY BOARD

Prof. Dr. Çiğdem ARIKAN (Selçuk Üniversitesi) Prof. Dr. Işıl BULUT (Başkent Üniversitesi) Prof. Dr. Kemal ÇAKMAKLI (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. Muammer ÇETİNGÖK (Tennessee Üniversitesi) Prof. Dr. Veli DUYAN (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Gönül ERKAN (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Ronald FELDMAN (Columbia University) Prof. Dr. Vedat IŞIKHAN (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Faruk KOCACIK (Cumhuriyet Üniversitesi) Prof. Dr. Aliye MAVİLİ AKTAŞ (Selçuk Üniversitesi) Prof. Dr. Jürgen NOWAK Prof. Dr. Remzi OTO (Dicle Üniversitesi) Prof. Dr. A. Beril TUFAN (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Erden ÜNLÜ (Süleyman Demirel Üniversitesi)

BU SAYININ HAKEMLERİ / REVIEWERS OF THIS ISSUE Prof. Dr. Gönül ERKAN (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Beril TUFAN (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Sevil ATAUZ (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. İlhan TOMANBAY (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Işıl BULUT (Başkent Üniversitesi) Prof. Dr. Çiğdem ARIKAN (Selçuk Üniversitesi) Prof. Dr. Yıldırım DOĞAN (Ankara Üniversitesi) Prof. Dr. Zehra ARIKAN (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Yeşim GÖKÇE KUTSAL (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Prof. Dr. Mine TAN (Ankara Üniversitesi) Doç. Dr. Nilgün KÜÇÜKKARACA (Hacettepe Üniversitesi) Doç. Dr. Özlem CANKURTARAN ÖNTAŞ (Hacettepe Üniversitesi) Prof. Dr. Emine AKYÜZ (Ankara Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Filiz DEMİRÖZ (Hacettepe Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ACIDUMAN (Hacettepe Üniversitesi)

Dergimiz, EBSCO ve INDEX COPERNICUS uluslararası bilimsel veri tabanları içerisinde yer almaktadır. The journal is indexed in the international scientific databases of both EBSCO and INDEX COPERNICUS.

TOPLUM VE SOSYAL HİZMET Society and Social Work Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Dergisi Publication of Social Work Department Faculty of Economics and Administrative Sciences, Hacettepe University Hakemli Dergidir. Blind Peer Reviewed Journal

H. Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Adına On Behalf of H.U. Faculty of Economics and Administrative Sciences SAHİBİ/PUBLISHER Prof. Dr. Mehmet TOKAT SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ/EDITING AUTHORITY Prof. Dr. Mehmet TOKAT YAYIN KURULU BAŞKANI/CHIEF EDITOR Prof. Dr. Mehmet TOKAT YAYIN KURULU BŞK. YRD./ASSOCIATE EDITOR Prof. Dr. Sevil ATAUZ YAYIN KURULU/EDITORIAL BOARD Prof. Dr. İlhan TOMANBAY Doç. Dr. Nilgün KÜÇÜKKARACA Yrd. Doç. Dr. Özlen ÇELEBİ YAYIN SEKRETERİ Dr. Tarık TUNCAY İNGİLİZCE EDİTÖR/ENGLISH EDITOR Yrd. Doç. Dr. Aytül ÖZÜM CİLT/Volume:20

SAYI/Number: 1

AY/Month: NİSAN

YIL/Year: 2009

ISSN 1302-7867

YAYIN TÜRÜ/TYPE OF PUBLICATION YEREL/SÜRELİ YAYIN YAYIN DİLİ TÜRKÇE YAYINLANMA BİÇİMİ Altı Ayda Bir BASIM TARİHİ/PUBLICATION DATE ??? BASIMCININ TİCARİ ÜNVANI/TRADE TITLE OF PUBLISHER HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ HASTANELERİ BASIMEVİ 06100, SIHHİYE-ANKARA Tel: 0312 310 97 90 YAYIN YÖNETİM YERİ/ADMINISTRATION OFFICE OF PUBLICATION Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Beytepe/Ankara Tel: (0312) 297 68 30 İLETİŞİM ADRESİ/CONTACT ADDRESS Dr. Tarık TUNCAY Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Fatih Cad. 195, Çiftasfalt-Keçiören 06290 ANKARA TÜRKİYE Tel: +90 312 355 21 30/132 Faks: +90 312 355 57 71 http://www.tsh.hacettepe.edu.tr E-Posta: [email protected]

İÇİNDEKİLER

7-22 Madde ve Madde Kullanımı İle Mücadelede

İbrahim CILGA

23-32 Aile Arabuluculuğu Family Mediation

Sunay İL



33-46

Politika ve Strateji Öncelikleri Priorities of National Policy and Strategy in ombating Drugs and Drugs Abuse

Grup Çalışmasının Cinsel Suçtan Hükümlü Yüksel BAYKARA ACAR Çocukların Sosyal İlişki, Empatik Beceri ve Benlik Saygısına Etkisi The Effect of Group Work on the Level of Self Esteem, Emphatic Skills and Social Relationships of Convicted Young Sexual Offenders

47-52 Yaşlılıkta Kuşaklararası İlişkiler Intergenerational Relations in Old Age

İsmail TUFAN Suzan YAZICI

53-66 Feminist Sosyal Hizmet Uygulaması Feminist Social Work Practice

Sema BUZ

67-84

Türkiye’de Yaşlı Nüfusun Yalnızlık ve Yoksullu Durumları ve Sosyal Hizmet Uygulamaları Açısından Bazı Çıkarımlar Loneliness and Poverty Conditions of the Elderly Population in Turkey and Some Inferences about Social Work Interventions

85-94 Sosyal Çalışma ve Çocuğun İyilik Hali Social Work and Child Well-Being 95-104

Mehmet Zafer DANIŞ

İsmet Galip YOLCUOĞLU

Modern Çocukluk Paradigmasının Oluşumu - Emrah AKBAŞ Eleştirel Bir Değerlendirme Reyhan ATASÜ TOPÇUOĞLU Formation of The Modern Childhood Paradigm – A Critical Evaluation

105-116 Sosyal Hizmet Etiğinde Farklı Yaklaşımlar Different Approaches in Social Work Ethics

Aslıhan Burcu ÖZTÜRK

Cılga

Derleme

MADDE VE MADDE KULLANIMI İLE MÜCADELEDE ULUSAL POLİTİKA VE STRATEJİ ÖNCELİKLERİ Priorities of National Policy and Strategy in Combating Drugs and Drugs Abuse İbrahim CILGA* *

Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İda-

ri Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü

ÖZET Avrupa Birliği’nin madde ile mücadele eylem planı disiplinler arası, bütüncül çok sektörlü ve anahtar olarak, talebin azaltılması, arzın azaltılması ve kaçakçılıkla savaş, uluslar arası işbirliği, ulusal düzeyde ve Birlik düzeyinde eşgüdümü temel alan bileşik bir yanıtın önemini vurgulamaktadır. Madde ile Mücadele Avrupa Birliği Eylem Planı; bilgilendirme, talep azaltılması etkinliği, narkotik ilaç ve psikotropik maddelerin kaçakçılığının azaltılması için etkinlik, uluslararası düzeyde etkinlik, eşgüdüm alanlarını içermektedir. Bu makale, Türkiye için madde ile mü-

cadele ulusal politika ve strateji planı modelini kapsamaktadır. Uluslar arası sahnede, saygın bir yere sahip olmak ve ulusal çıkarlara etkili bir şekilde gerçekleştirilecek politika yürütebilmek için, ulusal gücün bir bütün olarak geliştirilmesi gerekmektedir. Anahtar Sözcükler: Madde ile Mücadele

Ulusal Politika ve Strateji Planı

ABSTRACT EU action plan to combat drugs stresses the need for a global, multidisciplinary and integrated response based on the following four key elements: demand reduction, supply reduction, the fight against illicit trafficking and international co-operation and coordination at national and union level. The EU Plan to Combat Drugs further covers the following areas: information sharing, action on demand reduction, action on reduction of illicit trafficking in narcotic drugs and psychotropic substances, action at international level and co-ordination. This article focuses on Turkey’s national policy and strategy plan to combat drugs. In order to occupy a prominent position on the international scene and to be able to conduct a drugs policy to effectively realize national interests, national power must be developed as a whole, because on the international arena and European Union, power is still the most important factor. Key Words: National Policy and Strategy

Plan to Combat Drugs.

GİRİŞ Türkiye; AB sürecinde aday ülke olarak katılım ortaklığı belgesinde geliştirilen ulusal programda Adalet ve İçişleri Komisyonu kapsamında uyumlu hale getirilmesini kabul etmiştir. Madde Bağımlılığı alanındaki ‘’Uyuşturucu Madde

7

Toplum ve Sosyal Hizmet

Kullanımı ile Mücadele, Takip ve Yönlendirme için Ulusal Politika ve Stratejiler Belgesi’’ni (1998) gözden geçirerek kısa vadede ‘’Madde ile Mücadelede Avrupa Birliği Eylem Planı (2000 -2004) ile uyumlu hale getirilmesi benimsenmiştir. Uyumlaştırma ve geliştirme çalışmaları çerçevesinde ulusal çalışmalar; eylemler ve elde edilen sonuçlar değerlendirilmiştir. Madde ile Mücadelede Avrupa Birliği Eylem Planında (2000–2004) yer alan; Avrupa Birliğinde madde tüketimi ve kaçakçılığındaki son eğilimler, Madde ile mücadelede Avrupa Birliği yaklaşımı, Değerlendirme, Yeni zorluklar, Amsterdam Anlaşması ile sağlanan yeni yasal çerçeve, Özel hedefler bölümlerinde yer alan temel amaç ve hedefler düşüncelerden yola çıkılmıştır. Türkiye’nin kendine özgü çalışmaları; tarihsel birikimleri; oluşturulan mevzuat; madde kaçakçılığı ve tüketimi ile ilgili geliştirilen politikalar ve uygulamaları; Uyuşturucu Madde Kullanımı ile Mücadele, Takip ve Yönlendirme Üst ve Alt Kurullarının kurumsallaşması; oluşturulan Ulusal Politika ve Stratejiler Belgesi ile ona bağlı olarak gerçekleştirilen değerlendirilmiştir. Değerlendirme çalışmaları kapsamında, ulusal politika ve strateji belgesinin Avrupa Birliği eylem planı ölçütlerine göre geliştirilmesi temel alınmış, madde kaçakçılığı ve tüketimi alanlarında Türkiye’nin kendine özgü konumu, sorununun yapısal boyutları ve görünümleri, duyulan gereksinimlerin nitelikleri dikkate alınarak ulusal politika ve stratejiler ile ulusal aktivitelere yol gösterecek açılımlar geliştirilmiştir. Hazırlanan yeni raporun içeriği ve niteliği, aday ülke olan Türkiye’nin “Avrupa Birliği Müktesabatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı’’ kapsamında taahhüt ettiği kısa dönemli so-

8

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

rumluluklardan birisi olarak gerçekleştirilmiştir. YENİ BOYUTLAR Türkiye Cumhuriyeti bilimsel uygulamalardan gelen kendi birikimleri ve uygulamaları ışığında, madde kaçakçılığı ve madde tüketimi konularında mücadele, önleme, koruma ve rehabilitasyon boyutlarında gerçekleştirdiği çalışmalarında; sistemci, bütüncü, disiplinler arası, çok sektörlü, çoklu iletişime ve etkileşime dayalı yaklaşımı benimser. Madde kaçakçılığının ve madde kullanımının önlenmesi doğrultusunda toplumun ve insanın yüksek yararının gözetilmesi, ulusal ve uluslararası düzeylerde toplumların ve insanların sağlığının korunması, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönlerden sağlıklı, bağımsız, yaratıcı, üretken, nitelikli çocukların ve gençlerin yetiştirilmesi temel alınır. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi ilke ve standartları doğrultusunda çocuklara ve gençlere daha iyi yaşama, korunma, yetişme ve katılım fırsatları sağlayarak toplumsal yaşama etkin olarak katılmalarını sağlayacak programların ve projelerin gerçekleştirilmesini öngörür. Uluslararası Gençlik Yılı İlkeleri (1985) olan: gelişme, katılım ve barış ilkeleri doğrultusunda gençlerin her alanda ve her düzeyde sorumluluk sahibi bireyler olarak yetiştirilmelerinin eğitim yoluyla sağlanması düşüncesi politika ve stratejilerin özünü oluşturmaktadır.

Politika ve stratejilerde öncelik verilecek konular: 1. Madde kaçakçılığının ve kullanımının önlenmesi için talebin azaltılması,

Cılga

2. Madde arzının azaltılması ve kaçakçılıkla savaşın etkin bir düzeyde sürdürülmesi, 3. Madde kullanımının tüm nüfus açısından önlenmesi, 4. Risk gruplarının korunması için tüm vatandaşlarda mücadele ve önleme çalışmalarına katkı verecek bir güç oluşturmaya olumlu yönde ve toplum yararını gözeten değer, tutum ve davranışların geliştirilmesidir.

Politika ve stratejilerle varılmak istenilen hedefler; 1. Madde kaçakçılığının ve kullanımının önlenmesi için yaklaşımlar resmi, gönüllü ve özel kurumsal yapıların geliştirilmesi amacıyla tüm sektörlerde mevcut birimlerin yapı ve işleyişlerinin her yönden güçlendirilmesi, 2. Bilimsel ve teknolojik donanımın geliştirilmesi, insan kaynaklarının nitelik ve nicelik olarak yükseltilmesi, ortak politika ve stratejilere göre eyleme yönetilmesi, 3. Madde kullanımının önlenmesi, tüm nüfusun ve risk gruplarının korunması, risk gruplarıyla ilgili tüm tarafların daha etkin çalışmalar yapmaları için yeni organizasyon ve hizmet kuruluşları oluşturularak etkili ve güçlü bir kurumsal ağın geliştirilmesi, 4. Yeni yapılar içinde koruma, önleme ve eğitim çalışmalarında profesyonel olarak çalışacak uzman ve nitelikli personelle desteklenmesi, 5. Oluşacak yeni kurumsal yapıların işlevsel bir sistem olarak işlemesi ve aralarında bütüncü, çok sektörlü,

işbirliği içinde çalışma ve ortak bir veri tabanı oluşturarak çalışma düzeninin oluşturulmasıdır.

Politika ve stratejiler kapsamında sağlanacak gelişmeler aşağıda belirtilmiştir; 1. Madde kullanımı riski ve eğilimi içinde olanların önlenmesi, akut ve kronik aşamada bağımlı olanların tedavisi ve rehabilitasyonu için mevcut kurumsal yapıların güçlendirilmesi, 2. Alt yapı olanaklarının arttırılması, nitelikli uzman personel yönünden desteklenmesi, yetişme, gelişme, araştırma, eğitim ve hizmet yönlerinden güçlendirilmesi, 3. Tedavi sonrası süreçlerde yeniden bağımlılık içine girilmemesi için tedavi sonrası hizmet boyutun geliştirilmesi, tedavi sürecindeki bağımlıların toplumsal yaşama yeniden uyum ve katılımlarını sağlayacak sosyal destek mekanizmalarını harekete geçirecek hizmet birimlerinin oluşturulması, 4. Türkiye’ de madde bağımlılığı ile etkin bir mücadelede geniş, bileşik ve birbirini tamamlayan zihniyet, yapı ve uygulamaları geliştirerek taraflar arasında iş bölümü, bağlantılı çalışma, işbirliği ve eşgüdümün sağlandığı bir yaklaşımın uygulamaya dönüştürülmesi, 5. Tüm dünyada ve Türkiye’ de madde kaçakçılığı ve kullanımı yönünden etkin bir savaşın gerçekleştirilmesi yoluyla özgürlük, adalet, güvenlik ve refah düzeyinin yükseltildiği güvenli, nitelikli bir yaşamın sağlanması, toplumun ve insanın mutluluğunun gerçekleştirilmesi,

9

Toplum ve Sosyal Hizmet

6. Kaçakçılıkla savaş ile madde kullanımı ve bağımlılığını önlemeye yönelik bütüncü, sistemci, çok taraflı olarak merkezi yönetim, yerinden yönetim, yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla eylemlerin gerçekleştirilmesi, 7. Ulusal ve uluslararası eylemlerde; bilgilendirme etkinlikleri, talebin azaltılması etkinlikleri, narkotik ilaç ve psikotropik maddelerin kaçakçılığın önlenmesi etkinlikleri, ulusal eylem planı, uluslararası düzeyde etkinliklerin (UNDCP, Türkiye Cumhuriyeti, balkanlar, orta doğu, Asya ülkeleri vb.) gerçekleştirilmesi, 8. Avrupa birliği sürecinde Avrupa Madde Ve Madde Bağımlılığı İzleme Merkezi ve Avrupa Madde Bağımlılığı Birimi, Avrupa Polisi ile işbirliği içinde çalışma sürecinin karşılıklı işbirliği ilkeleri ve üyelik doğrultusunda gerçekleştirilmesi her alanda ve her düzeyde eşgüdüm ve işbirliği içinde çalışılmasıdır. TÜRKİYE’ DE MADDE TÜKETİMİ VE KAÇAKÇILIĞINDA SON EĞİLİMLER Türkiye madde kaçakçılığı açısından bir geçiş ülkesi olma konumu nedeniyle, kaçakçılığın önlenmesi doğrultusunda etkili ve sonuç alıcı bir yapılanma geliştirmiştir. Asya’dan batıya doğru yoğunlaşan yasadışı madde ticaretinin önlenmesi konusunda güvenlik önlemleri etkili bir şekilde sürdürülmekte olup, başarılı sonuçlar alınmaktadır. Türkiye’ de madde arzının önlenmesi ve piyasanın oluşturmasıyla etkili bir mücadele sürdürülmektedir. Madde tüketimi yönünden Türkiye’ de en yaygın kullanımı olan maddeler alkol

10

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

ve sigaradır. Alkol tüketiminde değer, tutum ve davranışları sosyo-kültürel yapılar yönlendirmekte olup, alkol tüketim miktarı, eğilimleri ve genç yaşta kullanma alışkanlığının kazanılması eğilimleri sürmektedir. Türkiye’ de sigara tüketimi giderek artan bir düzeye ulaşmakta olup, erken yaşta sigaraya başlama eğilimi önemli risk alanı olarak gözlemlenmektedir. Tütün üretimi ve sigara üretimi konusunda devlet kontrolünde bulunan tekelci yapılar, son yıllarda özelleştirme düzenlemeleri nedeniyle uluslararası pazara açılmış üretim ve tüketim piyasası bağımlılık eğilimlerini arttıracak yapısal riskleri taşımaktadır. Geleneksel tarım toplumundan hızla sanayi toplumuna geçiş sürecinde bulunan Türkiye; sosyal ve ekonomik krizler, artan göç, kentleşme ve kentlileşme sorunları nedeniyle tüm nüfusun yanında çocukların ve gençlerin yetişme, gelişme ve katılım koşulları yapısal risklere bağlı olarak sorunlar içermektedir. Eğitimde süreklilik, çalışma hayatına erken yaşta başlama, kimsesiz ve korumasız sokakta yaşayan ve sokakta çalışan çocukların bir alt kategori olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kesimlerde suça yönelme, çoklu madde kullanımı (uçucu madde, sigara, alkol) yaygınlaşmıştır. Eğitime devam eden aileli çocuklar arasında yaşam koşullarındaki yetersizlikler, ailenin ve okulun işlevsiz kalması ve olumsuz örneklerin etkili olması nedeniyle sigara kullanma ve uçucu maddeleri kullanma eğilimlerine yöneldikleri, çete yapısı içinde bir alt kültür oluşturarak organize oldukları gözlenmektedir. Ekonomik kriz sürecinde; artan işsizlik, gelir dağılımındaki yetersizlikler, ailenin yaşam kalitesindeki düşüş-

Cılga

ler nedeniyle aile nüfus kompozisyonu içinde yoksulluğa, işsizliğe bağlı olarak alkol ve sigara kullanım eğiliminin yükseldiği gözlenmektedir. Türkiye’ de madde kullanımı ve madde bağımlılığı alanında doğal ve sentetik yollarla üretilen yasa dışı uyuşturucu madde kullanımında esrar ve eroin ön sırayı almaktadır. Diğer sentetik madde ve psikotrop ilaçların kullanım eğilimleri düşüktür (www.tubim.gov.tr). Ülke genelinde yasal ve yasal olmayan madde kullanım eğilimleri konusundaki değerlendirme ve gözlemler sorunun Türkiye’ de birinci aşamada bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenle, Türkiye ulusal politika ve stratejilerinde koruma ve önleme çalışmalarına öncelik vermektedir. Gelişmiş ülkelerle Türkiye karşılaştırması yapıldığında; gelişmiş ülkelerde sorunun ikinci aşamada bulunduğu, kullanım ve bağımlılık aşamasında olanlara yönelik yaklaşım ve hizmetlerin ön planda olduğu gözlenmektedir. Bu konuda, TUBİM tarafından 2006 yılında geliştirilen “Bağımlılık Yapıcı Maddeler ve Bağımlılıkla Mücadele Ulusal Politika ve Strateji Belgesi” önemli bir kaynaktır. Bu sonuç, Türkiye’ nin sorunla ilgili bulunduğu yer, eğilimler ve önlemler açısından diğer ülkelerden farklı politika ve stratejiler geliştirmesi gerekliliğini yapısal olarak öne çıkartmaktadır. Türkiye madde kullanım eğilimleri ile madde bağımlılığı yönlerinden gerçek durumu ortaya koymak açısından ‘’Türkiye Profili’’ni ortaya koyacak bir araştırma modelini hazırlamış olup, kaynak gereksinimi nedeniyle değerlendirme araştırmasını tamamlayamamıştır. Uyuşturucu ile Mücadele, Takip ve İzleme Üst ve Alt Kurulları ile Bilimsel Danışma Komitesinin 1996 yılından bu

yana çalışması önemli bir birikim ve deneyim sağlamıştır. Ulusal temas noktası olarak kabul edilen T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu yasal, idari ve kurumsal yapısını güçlendirme çalışmaları yanında AB sürecinde, Ulusal Programda madde kaçakçılığı ve bağımlılığı sorununun öncelikli olarak yer almasını başarmıştır. MADDE KULLANIMI VE BAĞIMLILIĞINI ÖNLEME POLİTİKA ÖNGÖRÜLERİ Politika öngörüleri; yaklaşım, değerlendirme, yeni zorluklar, var olan yasal çerçeve, temel strateji, genel amaçlar ve hedefler, uygulamaya dönük amaçlar ve hedefler ve ulusal eylem planı kapsamı başlıkları altında bütüncül bir yaklaşımla geliştirilmiştir. YAKLAŞIM Türkiye yasa dışı madde kaçakçılığı ile madde kullanımı ve madde bağımlılığını önleme çalışmaları birbirini tamamlayan ve ortak mücadele oluşturduğu sinerjiyi güçlendirerek, ulusal eylemlerini sistemli, bütüncül, disiplinler arası, çok sektörlü ve ortak bir strateji geliştirme amacındadır. Türkiye; ulusal eylemlerine temel olacak politika ve stratejileri; toplumsal yapının özelliklerine, ortaya çıkan gereksinimlere ve yaşanılan sorunlara göre dinamik ve esnek bir anlayışla geliştirmeyi, bu doğrultuda yasal, idari ve kurumsal yapılarına daha etkin bir mücadeleyi gerçekleştirecek düzeyde geliştirmeyi, taraf olduğu uluslararası sözleşme ve antlaşmalar doğrultusunda uluslararası sorumluluklarının gerektirdiği vizyon ve misyonla çok taraflı etkili ve verimli çalışmalar gerçekleştirmeyi ilke edinmiştir.

11

Toplum ve Sosyal Hizmet

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

DEĞERLENDİRME

YENİ ZORLUKLAR

Türkiye’nin madde kaçakçılığı ile mücadele, madde kullanımı ve madde bağımlılığını önleme çalışmalarına temel olan yaklaşımını bütünleyen ve geliştiren bir boyuttur. Değerlendirme metodolojisinin bilimsel çalışmalarda gerçekçi ve geçerli kriterlerinin geliştirilmesi çalışmalarına uluslararası düzeyde, Avrupa Birliği sürecinde katkı vermeye, bilimsel alanda ve uygulamalarda elde edilen ulusal birikimlerle evrensel düzeyde katkıda bulunma düşüncesi kabul edilmiştir. Türkiye’nin geçmiş dönemdeki ulusal politika ve strateji belgesi ve uygulamaları doğrultusunda geliştirilen bu yeni belge, ulusal düzeyde ilgili kurum ve kuruluşları bir öz değerlendirmeye yönlendirmiştir. Değerlendirme sonuçları makro düzeyde ülkenin güçlü yanlarının sergilenmesine ve geliştirilmeye açık olanların güçlendirilmesine önem ve öncelik verilmiştir. Türkiye, mücadele çalışmalarında değerlendirme metodolojisinin geliştirilmesinin bilincindedir. Bu alandaki birikimlerini güçlendirerek, Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliği politika ve stratejileri ile eylem planı) uygulamalarının değerlendirme çalışmalarına katılım ve katkı verme düşüncesindedir. Türkiye’ deki bilimsel çevrenin, politika ve strateji geliştiren ulusal platformun ve mücadele konusunda uygulayıcı olan kurumların EMCDDA ve Avrupa Konseyi Pompidou Grubunun öne çıkardığı değerlendirme çalışmaları modeline gereken katkıları vermeye hazırdır. Avrupa Birliği sürecinde olan Türkiye, adaylık aşamasında EMCDDA’nın ürettiği değerlendirme birikimlerini paylaşmaya ve birlikte çalışmaya açıktır1.

Türkiye Avrupa Birliği sürecinde AB ile imzalanan ortaklık belgesi gereğince hazırladığı Ulusal Program kapsamında; madde kaçakçılığıyla mücadele ve madde bağımlılığını önleme konularındaki çalışmalarını kısa ve orta dönemde geliştirmeyi kabul etmiştir. AB Adalet ve İç İşleri Komisyonu ile gerçekleştirilen ulusal program uygulamaları konusundaki ortak çalışmalarda; yasal, idari ve kurumsal yapısını güçlendirme, ulusal politika ve strateji belgesini AB Eylem Planı ile uyumlaşması gereklidir.

1

12

Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı Avru-

Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal birikimleri ve bu alanda elde ettiği başarılı sonuçlar nedeniyle EMCDDA ile işbirliğine girmesi ve üyelik sürecinin tamamlaması, Dublin Grubuna girmesi gündeme gelmiştir. Ayrıca Türkiye’nin önceki Ulusal Politika ve Stratejiler Belgesi’ ne göre başlattığı ulusal eylem planını yeni Strateji ve Eylem Planına göre gözden geçirerek uygulaması gereklidir. Türkiye’nin ulusal program gereği, madde kaçakçılığı ile mücadelede etkili olan güçlü yapısı yanında madde kullapa İzleme Merkezinin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı ile ilgili olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan uluslararası anlaşma, 26.08.2004 tarihinde Ülkemiz ve EMCDDA tarafından  parafe edilmiş ve Anlaşma, AB tarafından 5 Haziran 2007 tarihinde kabul edilmiştir. Bu anlaşmanın kabulü ile birlikte, ülkemizin EMCDDA Bilim Komitesine üyelik için aday göstermesi ve EMCDDA Yönetim Kuruluna Asil Üyeliği yürürlüğe girmiştir. Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı Avrupa İzleme Merkezinin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı ile ilgili olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan uluslararası anlaşma 30 Ekim 2007 tarihinde taraflarca imzalanarak yürürlüğü girmiştir (www.tubim.gov. tr).

Cılga

nımı ve bağımlılığını önleme konusundaki var olan kurumsal yapısını ulusal temas noktası olan ve ulusal platformu içinde barındıracak olan T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yasal, idari ve kurumsal yapısını güçlendirme çabasını tamamlayamamıştır4. Ulusal Politika ve Strateji Belgesi, bu çalışma ile Avrupa Birliği Eylem Planı ile uyumlu hale getirmiştir. EMCDDA ile ilişkiler, 2001 yılı içinde AB Adalet ve İç İşleri Komisyonu ve Dışişleri Bakanlığımızın çabalarıyla başlatılmış, EMCDDA yönetici ve uzmanlarının Türkiye’ deki ilgili kurumlar ile yaptığı temaslar ve değerlendirme raporu ile yeni bir aşamaya gelmiştir. Türkiye’nin EMCDDA’ya üyeliğinin sağlanması düşüncesinin olgunlaşması, üyelik açısından tarafların karşılıklı görüşmeleri ve üyelik aidatlarının yeni kriterlerinin saptanmasından sonra Türkiye’nin üyelik ödentisinin belli olması, bu ödentinin karşılanmasında taraf olacak kurumun belli olması ve bu konuda AB’nin ve EMCDDA’nın anlaşmadan önce yardım ve desteklerinin açıklığa kavuşması konuları gündemde bulunmaktadır. Önceden kabul stratejisi bu doğrultuda işlerlik kazanacaktır. Türkiye taraf ülke olarak, kendine özgü konumu, deneyim ve birikimleriyle Dublin Grubu’na girecek, katkı ve katılım sağlayacak nitelikleri taşımaktadır. Bu konuda Türkiye’nin resmi görüşü Dublin Grubu üyesi ülke olma doğrultusundadır. İlgili tarafların ve AB Adalet ve İç İşleri Komisyonunun Mini-Dublin Grubuna Türkiye’nin girmesini gündeme getirmelerinin nedeni, gerekçesi ve ısrarları anlaşılamamaktadır. Türkiye’nin Dublin Grubuna üyeliğinin gerçekleşmesi konusu ulusal program içinde orta vadede gerçekleştirilecek önlemler arasında yer almak-

ta olup, Türkiye bu konuda kendi kararlılığı doğrultusunda etkin çalışmaları gerçekleştirmeye ve Dublin Grubuna üyeliğini kabul ettirmeye ilkece kararlıdır. Türkiye, AB eylem planıyla uyumlu olarak geliştirdiği bu yeni eylem planına göre 2000 yılında başlattığı İl Eylem Planını gözden geçirme ve ulusal aktivitelerini yeni bir anlayış ve dinamizmle gerçekleştirme kararlılığındadır5. 4EMCDDA yetkilerden oluşan bir heyet, Aile Araştırma Kurumu’nun faaliyetleri ve muhtemel bir proje için teknik yardım hakkında bilgi vermek, EMCDDA’nın faaliyetlerine Türkiye’nin katılım kapasitesinin teknik açıdan değerlendirilmesini yapmak amacı ile 2001 yılında ülkemizi ziyaret etmişlerdir. Aile Araştırma Kurumu Başkanlığının teknik, personel ve mali açıdan bu görevi üstlenmesini teminen gereken düzeye getirmek amacı ile ivedi kuruluş yasasının çıkarılmasının beklenmesi veya katılım çalışmalarının ara verilmeden sürdürülmesi için farklı bir kurumun belirlenmesi gündeme gelmiştir. Bu kez, Temas Noktası olarak, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı üzerinde durulmuştur. EMCDDA’nın istediği ölçekte uluslar arası standartlarda veri sağlama kapasitesi bulunan, yurt çapında örgütlenmesini en iyi şekilde tamamlamış KOM Daire Başkanlığı’nın bünyesinde yer alan, TADOC (Türkiye Uluslararası Uyuşturucu ve Organize Suçlarla Mücadele Akademisi), 16.05.2002 Başbakanlık Makamının yetkilendirmesi ile EGM-KOM Daire BaşkanlığıTADOC, EMCDDA Ulusal Temas Noktası olarak belirlenmiştir. TUBİM (Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi)işlevsel bir Ulu-

13

Toplum ve Sosyal Hizmet

sal Temas Noktası olarak, KOM Daire Başkanlığı’na bağlı olarak kurulmuş ve faaliyetlerine devam etmektedir (www. tubim.gov.tr). 5Uzun zamandır, gerek ulusal yönden, gerekse uluslar arası açıdan eksikliği ciddi eleştirilere neden olan “ulusal uyuşturucu stratejisi”nin hazırlanması, TUBİM’in daha kuruluş yıllarında gerçekleştirdiği en önemli hizmetlerden biridir. TUBİM tarafından, ilgili tüm kurumların katkıları ile hazırlanan ve 2006–2012 yıllarını kapsayan “Bağımlılık Yapıcı Maddeler ve Bağımlılıkla Mücadelede Ulusal Politika ve Strateji Belgesi” 20.11.2006 tarihinde Başbakanlık Makamı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Strateji Belgesi’ne paralel olarak I. Ulusal Eylem Planı 2007 yılında hazırlanarak Başbakanlık Makamına imzaya sunulmuş ve onaylanarak uygulamaya geçilmiştir (www. tubim.gov.tr). TÜRKİYE’ DE VAROLAN YASAL ÇERÇEVE Türkiye’ deki yürürlükte olan ilgili mevzuat, madde kullanımı ve bağımlılığı bir halk sağlığı sorunu olarak kabul etmekte olup, önceliklerini bu doğrultuda geliştirmiştir. Türkiye; ulusal ve uluslararası düzeyde madde kullanımının ve bağımlılığının insan ve toplum sağlığına olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak ve azaltmak için bilgilendirmeyi, sağlıklı yönde değer, tutum davranışların geliştirilmesine yönelik koruyucu ve önleyici çalışmaların örgün ve yaygın eğitim ortamlarında her türlü kitle iletişim araçları yoluyla gerçekleştirilecek bir eğitim çalışması olarak görmektedir. Bu hedef doğrultusunda tüm nüfusun, kamuoyunun, risk gruplarının

14

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

ve onlarla ilgili tarafların bilgilendirilmesine etkili yollar geliştirmeyi ve uygulamayı ilke edinmiştir. Bu doğrultuda Türkiye; madde kullanımı ve bağımlılığı konusuna karşı halk sağlığı bilincinin yaygınlaştırılması için uluslararası düzeyde işbirliğine açıktır. Madde ticaretinin önlenmesi, pazarın ortadan kaldırılması, arzın önlenmesi ve talebin azaltılması için her türlü cezai yasal yaptırımların uygulanmasında ulusal mevzuatımız destek sağlamaktadır. Bu alanda uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi ve en iyi uygulamaların gerçekleştirilmesi düşüncesi benimsenmektedir. Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde Adalet ve İç İşleri alanlarında; madde ticaretini önleme, kaçakçılıkla savaş, madde bağımlılığını önleme konularında öncelik vererek etkili bir mücadele eylemi geliştirmeye kararlı olup, Avrupa Birliği Anlaşması çerçevesinde üyelik sürecinde gereken yasal, idari ve yapısal koşullarını daha ileriye götürmeye kararlıdır. TEMEL STRATEJİ Türkiye’ de madde kaçakçılığı ile savaş, madde kullanımı ve bağımlılığı önleme, tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarına özel önem ve öncelik verilmesi stratejik bir hedef olarak kabul edilmiştir. Temel amaç ve hedefleri belirleyen stratejinin bileşenleri; daha adil, huzurlu ve barışcıl bir toplum yaşamının gerçekleştirilmesi, toplumun mutluluğunu ve refahını engelleyen bir alan madde ticareti ve bağımlılığı sorununun değerlendirilmesi, halk sağlığını bozan, bedensel, zihinsel, sosyal sağlığın niteli-

Cılga

ği yükseltme çabalarının bir gereği olarak madde ticareti ve bağımlılığı ile mücadele etmenin gerekliliğidir. İnsanca gelişme stratejileri doğrultusunda; toplumun tüm nüfus kompozisyonunu oluşturan kesimleri tehdit eden bir sorun olarak ele alınması ve özellikle toplumun geleceği olan çocukların ve gençlerin insanca gelişme, yetişme, korunma ve katılım haklarının bir gereği olarak madde ticareti ve bağımlılığı ile mücadele edilmesi, tüm çocuklara ve gençlere, özellikle risk grubunda bulunanlara özel bakım, koruma ve yetişme hizmetlerinin ve gerekli tüm sosyal hizmetlerin sağlanması boyutları anlaşılmaktadır. Çocuk ve gençlerle ilgili tüm tarafların sorumluluk üstlenecek bilgi, bilinç düzeyine ulaştırılmaları, gerekli eğitim, destek, yardım, bakım çalışmalarının sağlanması, ulusal düzeyde ilgili tüm tarafların etkin katılımıyla ulusal güç birliğinin sağlanması ve eyleme dönüştürülmesi benimsenen stratejinin eyleme dönük bir zorunluluğudur. GENEL AMAÇLAR VE HEDEFLER

Genel amaçlar ve hedefler: 1. Madde ticareti, madde kullanımı ve bağımlılığı ile mücadele konusu iç ve dış etkinliklerde öncelikli bir temel konu olmasını ulusal düzeyde gözetmek, 2. Ülkemizde arz ve talebin azaltılması için sistemli, bütüncül ve çok sektörlü bir ulusal yapının oluşturulmasına, dengeli ve sürdürülebilir bir mücadele gücünü geliştirmek, 3. Ulusal düzeyde mücadele çalışmalarına bilimsel yaklaşımlar ışığın-

da objektif, geçerliliği ve güvenirliliği yüksek, ölçülebilir sonuçların alınmasına ve değerlendirme çalışmalarının yapılmasına temel olacak veri tabanının oluşturulmasını ve ulusal bilgi ağının güçlendirilmesini sağlamak, verilerin derleme, analizi ve yorumlanması ile elde edilen bulguların ulusal ve uluslararası düzeyde kullanılması doğrultusunda yaygınlaştırmak, 4. Madde kaçakçılığıyla savaş, madde kullanımı ve bağımlılığı için uluslararası düzeyde Birleşmiş Milletler çerçevesinde UNDCP, UNGASS düzeyinde benimsenen ilkeler doğrultusunda uluslararası işbirliği çalışmalarına katılmak,Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye’ nin aday ülke olarak sergilediği çalışmalar içinde EMCDDA ve EUROPOL ile işbirliği çalışmalarını geliştirerek REITOX ağı içinde işlevsel olarak yer almak, 5. Ulusal strateji doğrultusunda koruyucu ve önleyici yaklaşımlar tüm nüfusa ve özellikle risk grubundaki hedef kitlelere ve onlarla ilgili tüm taraflara bilgilendirme yoluyla eğitim çalışmaları yapmak, 6. Çocukların ve gençlerin her yönden yetişmiş, bilinçli, sorumluluk sahibi, üretken, yaratıcı, çok yönlü ve nitelikli insanlar olarak yetiştirilmesi için, çocuk ve gençlik politikalarını güçlendirmek, bu doğrultuda çocuklara ve gençlere Türkiye çapında yaygın hizmetleri geliştirmek ve işlerlik kazandırmak, 7. Mücadele için gerçekleştirilecek ulusal eylem planı uygulamalarında mevcut kaynakları harekete geçirmek, etkili ve verimli kullanmak, ulusal ve uluslararası düzeyde kaynak-

15

Toplum ve Sosyal Hizmet

ları harekete geçirerek ulusal eylem planının gerçekleştirilmesinde yeni kaynaklar oluşturmak, 8. Türkiye mücadele konusunda taraf olduğu uluslararası taahhütleri ulusal eylem planını geliştirme ve uygulama aşamalarında uygulamaya dönüştürmek, 9. Madde kaçakçılığı ile savaş, madde kullanımını önleme alanında ulusal ve uluslararası düzeyde sergilenen etkinliklerin bir devamı olarak yeni politika ve stratejiler ile ulusal eylem planını yeni bir meydan okuma hareketi olarak tanımlamaktır. UYGULAMAYA DÖNÜK AMAÇLAR VE HEDEFLER ‘’Türkiye Ulusal Eylem Planı’’nın uygulamaya yönelik somut amaç ve hedefleri: 1. Bilgi altyapısını ve ulusal bilgi ağını güçlendirmek, 2. Toplum sağlığını korumak ve geliştirmek, talebin azaltılmasını sağlamak ve madde kullanımını önlemek, 3. Eğitim ve bilgilendirme kampanyaları yoluyla bilinçlendirmeyi yükseltmek, 4. Toplumsal öncelikler doğrultusunda yapısal araştırmalar yapmak elde edilecek bulgular doğrultusunda öncelikleri saptayarak eylem programları geliştirmek, 5. Madde ve psikotrop maddelerin kaçakçılığıyla savaş için etkinlikler organize etmek, 6. Madde kaçakçılığını ve kullanımını önlemek için uluslararası düzey-

16

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

de çok yönlü etkinlikler gerçekleştirmek, Avrupa Birliği sürecinde gelişen işbirliğine dinamik, işlevsel ortak yararlar gözeten bir yapısallık kazandırmak, 7. Geliştirilen İl Eylem Planını yeni yaklaşım ve stratejiler doğrultusunda değerlendirip, geliştirerek uygulamak, 8. Ulusal Eylem Planı ile Türkiye’ deki mevcut yasal, idari ve kurumsal yapıları güçlendirmek, ulusal eylem kapasitelerini geliştirerek, kaçakçılığı ve kullanım önleyici yöntem ve teknikleri ilerletmektir. Ulusal çapta ve kentsel alanlarda koruma, önlemeye yönelik çalışmaların yeterlilik düzeyini arttırarak, önleyici koruyucu, eğitici, danışma, rehberlik verecek sosyal hizmet kurumlarının geliştirilmesini sağlamak tıbbi ve sosyal hizmet kurumlarının geliştirilmesini sağlamak tıbbi ve sosyal rehabilitasyon programlarını geliştirmek ulusal eylem planının önemli çıktıları olacaktır.

ULUSAL EYLEM PLANI KAPSAMI Ulusal politika ve eylem çalışmalarıyla ilgili alt yapının ve ulusal bilgi ağını güçlendirilmesi, araştırma, eğitim ve hizmet çalışmalarının güçlendirilmesi için temel yaklaşımların oluşturulması, ulusal ve uluslar arası düzeylerde işbirliği anlayışının güçlendirilmesi öncelikli konulardır. Türkiye için toplum sağlığını korumak ve geliştirmek, talebin azaltılmasını sağlamak ve madde kullanımını önlemek öncelikli yaklaşımdır. Bu konularda temel oluşturacak açılımlar aşağıda sergilenmiştir.

Cılga

Bilgi Altyapısını ve Ulusal Bilgi Ağını Güçlendirmek 1. Türkiye’nin madde kaçakçılığı ve kullanımı ile mücadele konusundaki yeni yaklaşımı, geliştirilen politika ve stratejilerinde yer alan öngörüler doğrultusunda bilimsel ilkeler çerçevesinde gerçekçi ve geçerli model ve göstergeler aracılığıyla değerlendirme araştırmalarının yapılması, birikim ve deneyimlerden yararlanılması, iletişim ve yayım araçları ortamında kullanılabilir bilgi altyapısını güncelleştirmek, 2. Madde kaçakçılığını ve kullanımını önleme alanlarında çalışan bilimsel kurumların, bilim insanlarının, uygulayıcı kurum ve kuruluşlar ile görevli uzman ve diğer elemanların etkili ve verimli olarak yararlanabilmeleri ulusal bilgi ağını güçlendirmek, 3. AB sürecinde, EMCDDA ile işbirliği içinde; Türkiye’nin madde konusunda veri toplama, analiz etme, değerlendirme ve karşılaştırma süreç ve işlemlerine katkı verme kapasitesini güçlendirmek, 4. Madde kullanımının ve bağımlılığının halk sağlığına etkileri ve prevalansı konularında anahtar epidemolojik belirteçlerin Birlik Üyeleri arasında uyumunun sağlanmasına bilim ve uygulamadan elde edilen deneyimlerle katkıda bulunmak, REITOX ulusal odak noktalarının rollerinin geliştirilmesine yardımcı olarak bilgi ağı içinde dinamik, etkin, yapıcı ve geliştirici bir işlevsellik göstermek, 5. Türkiye’nin taraf ülke olarak REITOX ulusal odak noktaları ağı içinde gelecekte etkin bir konuma ulaşarak iş-

birliği sürecinde; madde bağımlılığı sonuçları ile ilgili verilerin düzenli bir biçimde toplanmasına, analizine, elde edilen bilgilerin yayılmasına, veri karşılaştırma yöntemlerinin geliştirilmesine, ortak belirteçlerin kullanılmasına katkıda bulunmak, 6. Madde kullanımının önlenmesi ve talep azaltılmasına yönelik sistemli, bütüncü ve bilimsel etkinliklerin geliştirilerek fayda-maliyetinin arttırılmasına çaba göstermek, bu doğrultuda uluslararası düzeyde etkinlik gösteren kurum ve kuruluşlar ile karşılıklı ve etkili bir işbirliğine girmek temel yaklaşımdır. 7. EMCDDA ile ilişkilerin gelişim sürecinde, Merkezin izleme çalışmalarının tüm alanlarında; 2002–2004 yılları içinde geliştireceği etkinliklere, ulusal ve topluluk çapında strateji ve politika geliştirme çalışmalarına, madde arzının jeopolitiğine yönelik programlara, uluslararası sözleşme ve topluluk yasalarının uygulamaya dönüştürülmesine ve müktesebatın genişletilmesi çalışmalarına Türkiye taraf ülke olarak etkin katılacaktır.

Toplum Sağlığını Korumak ve Geliştirmek, Talebin Azaltılmasını Sağlamak ve Madde Kullanımını Önlemek Türkiye için toplum sağlığını korumak ve geliştirmek, talebin azaltılmasını sağlamak ve madde kullanımını önlemek öncelikli yaklaşımdır. Bu yaklaşımın bileşenleri şunlardır: 1. Toplum sağlığının korunmasında disiplinler arası, çok sektörlü eğitim, araştırma ve hizmet üçgeninde birbirini tamamlayan ve geliştiren çalışmalara öncelik vermek,

17

Toplum ve Sosyal Hizmet

2. Ulusal düzeyde ve iller düzeyinde deneyimlerin paylaşılması, iller düzeyinde işlerliği olan kurumlar, uzmanlar ve uygulayıcılar arasında işlevsel bir iletişim ağının oluşturulmasını sağlamak, 3. Tüm toplumda ve özellikle risk grubuna giren çocuklar ve gençler düzeyinde; madde ve psikotrop ilaç kullanımında eğilimleri en aza indirmek, 4. Sigara ve alkol kullanımında erken yaşlarda başlama eğilimlerini önleyici çalışmalar sergileyerek 18 yaşın altındaki çocuklarda her türlü madde kullanma eğilimlerinde belirgin bir azalma sağlamak, 5. Çocukların ve gençlerin çocuk hakları sözleşmesi ilke ve standartlarına göre eğitim yoluyla, nitelikli, bilinçli, sorumluluk sahibi gençler olarak yetiştirilmesi olanaklarını kırsal ve kentsel alanlarda geliştirmek, 6. Gençlerin toplumsal yaşam içinde gelişme, katılım ve barış ilkeleri doğrultusunda yetiştirilmeleri için sosyal, kültürel, sportif, sanatsal aktivitelere katılma koşullarını geliştirmek için yasal, idari ve kurumsal önlemler alarak çocuklarda ve gençlerde bireysel ve toplumsal yaşamın güzelliğinin estetik bilim yoluyla kavranılması, paylaşma, dayanışma ve birlikte yapma olanaklarının geliştirilmesini sağlamak talebinin azaltılmasında öncelik verilecek uygulama öngörüleri geliştirmek, 7. Ergen ve gençler arasında bedensel, cinsel, sosyal ve kültürel gelişme vizyonlarının örgün ve yaygın eğitim içinde geliştirilmesi doğrultusunda, cinsel yolla bulaşan hasta-

18

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

lıklar, HIV/AIDS, Hepatit C gibi hastalıklar konularında bilgi ve bilincinin gelişmesine çaba göstermek, 8. Risk grubunda bulunan çocuklara ve gençlere götürülecek hizmetlerde karşılaşılan temel zorlukları aşmak için aşağıdaki çalışmalar gerçekleştirmek, 9. Madde kullanımını önleyecek en iyi uygulamaları tanımlamak, kentsel yapıda ve yaşanılan sosyal çevre içinde akran etkinliklerini yerinden yönetim ilkelerine göre gerçekleştirmek ve hedef gruplar için oluşturulan önleyici yaklaşımı, programı, proje ve uygulama modelini desteklemek, 10. İlköğretimden başlayarak üniversite eğitimi de dahil olmak üzere örgün ve yaygın eğitim kurumlarında okul-aile-öğretmen ve öğrenci işbirliği içinde çocukların ve gençlerin sorunlarına öğretmen, psikolog ve sosyal çalışmacı gibi uzmanlar yoluyla erken dönemde tanı konulması, destek, yardım, rehberlik hizmetleri yoluyla önleme çalışmalarının gerçekleştirilmesi için gerekli yasal idari ve kurumsal düzenlemeler gerçekleştirmek, 11. Madde bağımlılarının akut ve kronik aşamalarında tıbbi ve sosyal yönden rehabilitasyonlarının sağlanması, eski madde kullanıcılarının topluma yeniden kazandırılması için etkili bir sosyal rehabilitasyon sisteminin geliştirilmesi, bağımlılar ile eş ve çocuklarını da kapsayan topluma yeniden etkin katılımlarını sağlayacak sosyal destek ve koruma programlarının uygulamaya dönüştürülmesi,

Cılga

12. Türkiye’ de iç ve dış göç süreçleri ile turizm hareketliliği içinde madde ticaretinin ve kullanımının önlenmesi için önleyici, koruyucu ve rehabilite edici çalışmaları geliştirmek, 13.Madde bağımlılarının tıbbi tedavileri sürecinde ‘’yerine koyma tedavisi’’nin daha kaliteli bir düzeye getirilmesi için eroine göre dört kat daha fazla bağımlı yapıcı özelliği olan methadone ve benzeri ilaçlar idame uygulamasının yapılması yanında, yeni uygulamalara geçilmesinin araştırılması, 14. Trafikte; sürücülerin sigarasız ve alkolsüz bilinçli sürücüler olarak yer alması için, alkollü araç kullanma eğiliminin önlenmesi için yaygın ve etkin çalışmalar gerçekleştirilmesi, 15. TCK kapsamında yasadışı madde kullanıcıların suçlu olarak ele alınması yaklaşımının yol açtığı sorunları gidermek için hasta olarak da kabul edilmeli ve tedavileri konusunda etkili önlemler alınması, 16. Hükümlülerin bulunduğu cezaevi ortamlarında madde kullanımı eğilimini önlemek ve bağımlılığı en aza indirgemek için gerekli psiko-sosyal çalışmalar geliştirilmesi, 17. Uçucu madde bağımlılığını önlemek için eğitim ve çalışma yaşamında bulunanlara koruyucu önlemlerin etkili olarak uygulanması sürdürülmesi, 18. Madde kullanımını önlemeye yönelik programların uygulanmasında; halk sağlığını destekleyen ve geliştiren programlar eşgüdüm içinde eşzamanlı olarak uygulanması, 19. Toplum sağlığını geliştiren, risk grubundaki çocuklar ve gençleri de

kapsayan bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal sağlığı geliştirici programlar için yeni yaklaşım, ilke ve stratejiler belirlenecek, kaynakların etkin ve verimli kullanımı sağlanacaktır. Toplum sağlığını geliştirme politikaları uygulamalarında; sağlığı geliştirme için bilgiyi arttırmak, sağlığı tehdit eden koşullarda acil önlemleri almak ve sağlık göstergelerini toplumun sağlığını geliştirme ve hastalıkları önleme yaklaşımıyla uygun hareket etmek yoluyla çalışmaları bütünleştirmek gereklidir.

Araştırma-Eğitim ve Hizmet Çalışmalarını Güçlendirmek Araştırma ve Hizmet Madde kullanım eğilimini azaltmak için gerçekleştirilecek değerlendirme araştırmalarında temel öncelikler şunlardır; 1. Gerçekçi ve geçerli göstergelere sahip toplumsal yapıya uygun modellerle tasarlanmış araştırma ve pilot projeleri desteklemek ve değerlendirmek, 2. Madde kullanımı eğilimlerinin ülke profilini ve risk gruplarını ortaya çıkaracak düzeylerde erken ve gerçekçi yollarla saptamak, önleme etkinliklerini değerlendirme araştırmalarının bulgularına göre yenilemek, 3. Daha etkin uygulama yaklaşımlarını ortaya koymak, önleme etkinlikleri ölçülebilir kriterler doğrultusunda gerçekleştirmek, etkinlikleri ulusal ve yerel düzeylerde ‘’etkinlik değerlendirme çalışmaları’’ ile ortak verilere dönüştürmek,

19

Toplum ve Sosyal Hizmet

4. Ulusal bilgi ağı içinde kullanıma sunmak, uluslararası kuruluşlar ve çalışmalar ile ulusal çalışmalar arasındaki bağlantıları karşılıklı olarak geliştirmek, yöneltmek ve yönlendirmek, 5.Avrupa Birliği sürecinde Birlik kurum ve kuruluşları ile üye ülkeler düzeyinde diyalogu, ortak çalışma kültürünü geliştirmek, 6. EMCDDA tarafından hazırlanan ‘’Önleme Projelerini Değerlendirme İlkeleri’’ ni göz önünde tutarak risk gruplarına ve hedef gruplara yönelik önleyici ve koruyucu bilgilendirme ve eğitim projeleri geliştirmek ve 7. Uluslararası ve bölgesel önleme çalışmalarını; uluslararası konjonktürde ülke yapılarında meydana gelen değişmeler açısından gözden geçirerek güçlendirmek, bilgi ağlarına süreklilik kazandıran parasal kaynakları harekete geçirmektir.

Eğitim ve Hizmet Madde bağımlılığını önlemeye yönelik eğitim programlarını ülke düzeyinde nicel ve nitel yönlerden geliştirerek yaygınlaştırmak, eğitim yaklaşımlarında yenilikçi ve yaratıcı stratejilere yönelmek ve eğitim çalışmalarına bütünleyici ve tamamlayıcı topluma yönelik etkinlik mekanizmalarını harekete geçirmek önemlidir. Eğitim ve bilgilendirme kampanyaları yoluyla bilinçlendirmeyi yükseltmek için gerçekleştirilecek çalışmalarda; madde bağımlılığı konusunda eğitim materyali ve yöntemleri oluşturmak, geliştirmek yoluyla bilgiyi arttırmak, insanların madde karşısında bilinçli ve sorumlu bir yaklaşım geliştirme başarılarını arttırmak için değer, tutum ve davranış değişikliği yapmak öne çıkartılacaktır. Gençleri ve ailele-

20

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

ri eğitimin merkezinde ele almak madde kullanımı ile mücadele eğitiminin en önemli stratejisidir.

Medya ve Eğitim Madde kaçakçılığını önleme çalışmalarında medyanın eğitici, bilgilendirici bir eğitim işlevini yerine getirmesi eğitim stratejisinin temelini oluşturur. Medyanın görsel ve yazı ortamlarında etkili olabilmesi için soruna medyanın yaklaşım geliştirmesi işlevlerinin birlikte tartışılarak güçlendirilmesi gereklidir. Yayın süreçlerinde ve kampanya dönemlerinde topluma verilecek mesajların amaç ve hedeflere uygun olarak belirlenmesi zorunludur. Medyanın olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması için tüm yayın kurumları ile etkili bir iletişime girilmesi, ulusal bilgi ağı içinde medyanın etkin bir rol oynaması sağlanmalıdır. Medya’ da ve internet ortamında önleyici programlar oluşturulması için ilgili kurumların proje çalışmalarını güçlendirmek önemlidir. İnternet gibi yeni iletişim sistemlerinin madde kötüye kullanımı, üretimi ve kaçakçılığında kullanma konusunda yasal, idari ve kurumsal önlemler almak, internet kullanıcılarını bilinçlendirmek gereklidir.

Araştırma Öncelikleri Gerçekleştirilecek araştırmalarda öncelikler şunlar olmalıdır: 1. Madde kullanımı ya da madde kötüye kullanımı konusunda psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörleri belirlemek, 2. Madde kötüye kullanımının uzun, orta ve kısa modellerde yol açacağı toplumsal sonuçların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak,

Cılga

3. Daha etkili korunma, önleme, tedavi ve sosyal rehabilitasyon stratejilerinin geliştirilmesine ve yeni programların hazırlanmasına destek olmak, 4. Araştırmalarda yaşam kalitesinin yükseltilmesi, yaşam kaynaklarının etkin kullanımının sağlanması doğrultusunda; madde talebinin azaltılması ve tedavisine araştırma ve rehabilitasyon, morbidite, mortalite çalışmaları, tedavi sonuçları, eş, hastalık, davranış ve risk grupları gibi yapılandırılmış biyomedikal destek de dahil olmak üzere olan biyomedikal yaşam, madde kullanımı ve bağımlılığının sosyo-ekonomik ve sağlık yönünden ele alınmasına öncelik vermek, 5. Araştırmalarda çocuklar, gençler ve diğer duyarlı gruplar, madde kullanım modelleri, sosyal etkinlikler, madde kullanımı ve bağımlılığının ekonomik maliyeti önleme, çevresel belirleyiciler ve toplumsal algılama gibi konulara yer vermek ve fizyolojik belirleme, madde profilinin çıkartılması ve maddenin öncüllerinin, çözücülerinin biyolojik monitorizasyonunu ele almak, 6. Madde kullanımı ve sonuçları konularında politika modelleri oluşturma ve sosyo-ekonomik analizleri geliştirmek için Avrupa Bilgi Ağı çerçevesinde EMCDDA ile birlikte geliştirilecek çalışmalara temel oluşturan, katkıda bulunan ve göstergeleri güçlendiren niteliklere öncelik vermektir.

Uluslararası İşbirliği ve Etkinlik Türkiye uluslararası işbirliğini aşağıda belirlenen temel ilkeler doğrultusunda geliştirmelidir:

1. Paylaşılmış sorumluluk, 2. Bütüncül, sistemci, disiplinler arası, çoğulcu ve dengeli bir yaklaşımın gerektirdiği sorumlulukla hareket etmek, madde kontrolünü ana gelişmesiyle bütünleştirmek, ülkelerin sosyo-ekonomik gelişme politikalarını destekleyen ve tamamlayan bir boyut olarak görmek, 3. Arz ve talebin azaltılmasında bütüncül, sistemci ve çok sektörlü yaklaşımla eğilmek, demokrasi ve insan hakları kültürü insanca gelişme politikaları doğrultusunda insan odaklı yaklaşımlarla sorunu ele almak, çok taraflı yaklaşımları desteklemek, geliştirmek ve uygulamaya dönüştürmek, 4. Birleşmiş Milletler düzeyinde Avrupa Birliği kapsamında ve diğer bölgesel oluşumlar ve ikili ilişkiler içinde Türkiye’ nin madde kaçakçılığı ve kullanımı ile mücadele gücünü uluslararası düzeyde ortaya koymak, 5. Türkiye’nin dünya devleti olarak uluslararası alanda politika oluşturma ve uygulama ortamına etkin katılımını sağlamak, tüm dünya’ da ve çok yönlü işbirliği ve ilişkiler içinde özgürlüğün, güvenliğin ve adaletin yaygınlaşmasına katkıda bulunmak ve uluslararası platformda yapıcı, geliştirici, yaratıcı, araştırmacı, üretken bir uluslararası diyalogun geliştirilmesine yardımcı olmak, 6. Türkiye’nin uluslararası düzeyde işbirliği yapmak ve ortak çalışma kapasitesini güçlendirerek barışın gelişmesine ortam hazırlamaktır.

21

Toplum ve Sosyal Hizmet

KAYNAKÇA Commonwealth of Australia Ministerial Council on Drug Strategy. (1998) National Drug Strategic Framework 1998-99 to 2002-03, Building Partnerships, Strategy To Reduce the Harm Coused By Drugs In Our Community, Caberra. Council of the European Unicon. (2000) EU-Action Plan on Drugs 200-2004, Brussels. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu. (1998) Uyuşturucu Madde Kullanımı ile Mücadele Takip ve Yönlendirme İçin Ulusal Politika ve Stratejiler Belgesi, Ankara. Europöische Geneinschalfen, (1998) Die Europöische Union im Kampf gegan Drogen, Luxemburg. Europöische Beobachtung stelle Für Drogen und Drogensucht. (2000) Jahresbericht über den Stand der Drogenproblematik in der Europöscher Union, Luxemburg. Ministry of Health. (1998) National Drug Policy, a National Drug Policy for New Zealand. 1998-2003, Wellington, New Zealand. Pompidou Group-Council of Europe and Jellied Con sultancy. (1998) Handbook Prevention, Alcohol, Drugs and. Tobacco, Jaap van der Stel (edit), Strasbourg. T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü. (2001) Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı 2001 Raporu, Ankara. United Notion Office for Drog Control and Crime Prevention. (1999) The Drug Nexus in Africa, Vienna. United Notions Office for Drug Control and Crime Prevention. (1999) Drug Abuse Rapıd Stuation Assessments and Responses, Vienna. UNDCP Regional office for South Asia. (1998) Drug Demand Reduction Report, New Delhi, India. (www.tubim.gov.tr)

22

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

İl

Derleme

AİLE ARABULUCULUĞU Family Mediation Sunay İL*

*

Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İda-

ri Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü

ÖZET Ülkemizde yasal anlamda son yıllarda gündeme gelen arabuluculuğun gelişmiş ülkelerde en az 30 yıllık bir geçmişi vardır. İngiltere’de 1970’li yılların sonlarına doğru başlayan uygulamaların, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kökleri daha da eskiye dayanmaktadır. Bu çalışmada, genelde insan ilişkilerinin, etkileşiminin olduğu her alanda uygulaması görülen arabuluculuğun, aile arabuluculuğu boyutu incelenmektedir. Çalışmanın kapsamını, aile arabuluculuğunun gerekçesi, kavramsal açıklamalar ve uygulama süreci oluşturmaktadır. Anahtar Sözcükler: Aile arabuluculuğu, boşanma arabuluculuğu, arabulucu

ABSTRACT Although it has recently become a current legal issue in our country, mediation dates back to at least 30 years ago in developed

countries. Mediation practice started around late 1970’s in Britain, and its origins in USA dates even before. This study examines the family mediation dimension of the phenomenon which is assumed to be implemented in every single field where human relations and interaction prevail. The study is comprised of the rationale of family mediation, conceptual explanations and the process of practice. Key Words: Family mediation, divorce mediation, mediator

GİRİŞ Aile arabuluculuğu (family mediation) ayrılık ya da boşanma aşamasında olan çiftlerin aralarındaki anlaşmazlıkları tarafsız bir arabulucu (mediator) yardımıyla çözümleyerek mahkeme süreci öncesinde ortak bir uzlaşmaya varabilmelerini sağlamaya yönelik bir uygulamadır. Kuşkusuz bireylerin maddi manevi yatırım yaptıkları, karşılıklı taahhütlerde bulundukları bir ilişkinin sonlanması, taraflar açısından oldukça travmatik bir yaşam deneyimidir. Yaşanan travma, ilişkinin niteliği, derinliği, sonlanma nedenleri gibi pek çok faktöre bağlı olarak bireyler açısından farklı düzeylerde deneyimlenmesine rağmen, genelde tüm aile üyeleri için olumsuz bir atmosfer yaratır. Boşanma sürecinde bireyler bir yandan mevcut olumsuzluklarla baş etmeye çalışırken aynı zamanda gelecekteki yaşam planlarıyla ilgili kararlar almak ve doyum sağlamayı umdukları yeni yaşam biçimlerini oluşturmak durumundadırlar. Dolayısıyla yaşanan ikilem öncelikle her birey için başlı başına bir çelişki yaratır. Bu aşamada tarafların birbirlerine yönelik hissettikleri negatif duy-

23

Toplum ve Sosyal Hizmet

gular, özünde bireysel beklentilere dayanan ancak eğer varsa çocuklarla ilgili konular gibi ortak paydayı oluşturan durumları da gözetmeyi gerektiren yaşam planları konusunda, uzlaşmayı sıkıntıya sokan bir yapıyı üretmektedir. Başka bir deyişle tarafların içinde bulundukları duygu durumları nedeniyle objektif ve rasyonel kararlar alıp ortak yararlarını gözetecek bir uzlaşma noktasına varabilmeyi yardımsız gerçekleştirebilmeleri zayıf bir olasılıktır. Geleneksel olarak anlaşmazlıkları nedeniyle boşanma sürecinde olan çiftlere bazen bir akraba veya saygın bir arkadaş gibi bireyler yardımcı olmaya çalışabilir. Söz konusu girişimler yeterince objektif, yeterince etkili yani başarılı olduğunda olumlu sonuçlar da elde edilebilir. Böylesi bir destekten yoksun olma veya verilen destek ile sonuç alınamaması durumlarında yine başka bir geleneksel yol, hukuki sürecin işletilerek avukatlar aracılığıyla çözüm aranmasıdır. Avukatlar mesleki donanımlarının doğası gereği müvekkillerinin yararı doğrultusunda yaklaşımlarda bulunurlar. Dolayısıyla tarafların, ortak yararlarını içeren bir uzlaşma noktasına doğrudan iletişim kurmaksızın aracılar (avukatları) yoluyla varmaları pek olanaklı görünmemektedir. Öte yandan yine bu sürecin doğası gereği “daha başarılı avukatlar” taraflardan birinin kendini mağdur konumunda hissetmesine neden olabilmektedir. Boşanma konusu mahkeme sürecine intikal ettiğinde hakimler son kararı verirler ve taraflar bu karara uymak zorundadır. Ancak mahkeme sürecinde alınan kararlar, tarafların gerek bireysel gerekse ortak beklentilerinin karşılanması konusunda her zaman yeterli olamamaktadır. Bunun nedeni karar alma sürecine

24

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

tarafların, bireysel katılımları söz konusu olmadığından, doğrudan iletişim kurarak kendilerini, duygu ve beklentilerini ifade etme fırsatından yoksun olmalarıdır. Dolayısıyla aile arabuluculuğu, boşanma sürecinde tarafların ortak uzlaşmasına dayalı bir anlaşmanın sağlanabilmesi için yeni bir müdahale biçimi olarak gündeme gelmiştir. Aile Arabuluculuğu Nedir? İlgili literatürde yapılan tanımlar değerlendirildiğinde arabuluculuğun, genelde farklı düşündükleri için çözüm arayışı/uzlaşma gereksinimi olan taraflar için özel ya da genel insan ilişkilerinin, etkileşimlerinin olduğu her alanda yaygın bir müdahale biçimi olarak kullanıldığı görülmektedir (Zastrow, 1995: 19; Tomanbay, 1999: 16; Barker, 1999: 295; Rubinson, 2004: 847; Dewees, 2006: 156-157). Arabuluculuk aile içi ilişkiler alanında olabildiği gibi iş dünyasında da tarafların uzlaşma gereksinimi olduğunda kullanılan bir yaklaşımdır (Hahn and Kleist, 2000: 165; Raisfeld, 2007:30). Aynı hedef kitleye yönelik uygulamalar gelişmiş ülkelerde boşanma arabuluculuğu (divorce mediation) olarak da tanımlanmaktadır. Çalışmamızda aile arabuluculuğu ile aynı zamanda boşanma arabuluculuğu kapsamındaki uygulamalar kastedilmektedir. Herhangi bir nedenle ailenin parçalanması durumunda hem bireysel hem de ortak alanlarda tüm üyeler için yeni bir yaşam planının oluşturulması gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Çalışmanın giriş bölümünde değinildiği gibi yaşanan sürecin özel koşulları gereği bu dönemde bireylerin gerçekten özel bir desteğe ihtiyaçları vardır. Aile arabuluculuğu ile en genelde bu özel desteğin tarafsız

İl

bir arabulucu (mediator) kanalıyla verilmesi ve konu mahkeme sürecine intikal etmeden tarafların anlaşmazlık konularını çözümleyerek ortak yararlarını gözeten dolayısıyla bireysel beklentilerini olabildiğince karşılayan bir uzlaşma noktasına varabilmeleri hedeflenmektedir (Weingarten,1986,195;Parsons and Cox,1989, 124; Jessani and James,2006,180 ; Roberts,2008,7) Aile arabuluculuğu uygulamada oldukça zorlu bir süreçtir. Ailevi sorunların çeşitliliği ve konunun çok yönlülüğü düşünüldüğünde sürecin zorlu olması olağandır. Buna rağmen gelişmiş ülkelerde alanda pek çok başarılı uygulama örneğinin olmasının nedeni sürecin özgün bir profesyonel yaklaşımla kurgulanmasından kaynaklanmaktadır (Kelly, 2004: 28). Stuart ve Jacobsen, taraflar arasındaki iletişimsizliğin boşanmaya katkıda bulunduğunu, ancak boşanma sürecinde arabuluculuk yoluyla sağlanan ve geliştirilen iletişim becerisinin uzlaşmayı sağlamayı garantilemesini paradox olarak nitelemektedir ( Stuart and Jacobsen, 1986-87: 79-80; aktaran Severson and Bankston, 1995: 683). Dolayısıyla konuyu incelerken öncelikle iyi bir iletişim atmosferine dayalı başarılı bir uygulama için gerekli koşullar ele alınacak daha sonra süreç, kapsam, uygulama ve avantajları bağlamında gözden geçirilecektir. Başarılı Bir Sürecin Önkoşulları Nelerdir? Aile arabuluculuğu gönüllü, güvenli işbirliğine dayalı bir süreçtir. Boşanmış ya da boşanma sürecinde olan çiftler bu uygulamadan yararlanabilirler. Ancak sürecin etkili olabilmesi için hem taraflar hem de arabuluculuk rolünü

üstlenen bireyler açısından bazı koşullar gereklidir. Konuya arabuluculuk rolü açısından bakıldığında, aile arabuluculuğu sorumluluğunu üstlenme durumunda olan bireylerin öncelikle aile yaşamı, boşanma ve ailenin yeniden yapılandırılması, iletişim ve görüşme teknikleri konularında arabuluculuk özel eğitimi almış olmaları gerekmektedir. Aile arabuluculuğu bir aile danışmanlığı veya terapisi süreci olmadığından sadece belirli meslek gruplarının üstlenebileceği bir sorumluluk olarak tanımlanmamaktadır. Dolayısıyla ilgili özel eğitimi alan bireyler aile arabuluculuğu yapabilirler (Katz, 2006: 94). Arabulucunun tarafsız, esnek, güvenilir ve tarafların gönüllü katılımını önemseyen bir yaklaşıma sahip olması beklenmektedir (Roberts, 2008: 10). Bu çerçevede arabuluculuk rolünün uygulama sürecindeki kapsamını aşağıdaki unsurlar oluşturmaktadır; Taraflar açısından güvenli ve destekleyici bir atmosfer yaratır. Tarafsız önyargısız ve yargılamadan davranır. Görüşmelerin anlamlı ve yapıcı bir süreç izlemesini sağlar. Yapılandırılmış bir çerçevede taraflar arasında bilgi alışverişini yönlendirir. Taraflara kendilerini, birbirlerini anlama ve gereksinimlerini belirlemelerinde yardımcı olur. Tarafların kendilerini ifade edebilmelerini, duygu ve düşüncelerini paylaşabilmelerini sağlar. Taraflara, uzlaşmalarını engelleyen zorlu duygusal konularla başetmelerinde yardımcı olur.

25

Toplum ve Sosyal Hizmet

Taraflardan birinin baskın olma veya diğerini istismar etme eğilimleri söz konusu olduğunda gerekli müdahaleleri yapar. Tarafların kişisel ve ortak yararlarını gözeten kararlar alabilmelerini sağlar. Taraflara bilgiye dayalı kararlar alabilmeleri için resmi bilgiler verebilir veya bilgiye ulaşabilmelerini sağlar. Tarafların bireysel haklarını koruma işlevi olmadığı gibi en uygun seçeneğin ne olduğuna ilişkin de öneride bulunmaz ( Taylor, 1997: 215-236; Bagshaw, 1999: 395-397; Roberts, 2005: 510; Sullivan, 2005: 117; Katz, 2006: 94; Roberts, 2008: 9-10). Arabulucunun devreye girmesiyle taraflar arasında yeniden bir etkileşim ve iletişim süreci başlar. Dolayısıyla konuya taraflar açısından bakıldığında da arabuluculuk sürecinin yararlı olabilmesi için bazı koşulların sağlanmış olması gerekmektedir. Öncelikle tarafların bu aşamadaki duygu durumlarının değerlendirilmesi, sürece yönelik olası yansımaların öngörülmesi açısından önem taşımaktadır. Aksi halde aile arabuluculuğu gerçekleşemeyebilir. Aile arabuluculuğu süreci doğası gereği gönüllülük esasına dayandığı için öncelikle tarafların yüz yüze iletişime ve işbirliğine gönüllü olmaları gerekmektedir (Katz, 2006: 106). Bazen bireyler değil konuşmak birbirlerinin yüzünü bile görmeye katlanamaz durumda olabilirler. Öte yandan süreç içinde duygusal anlamda zorlanacakları ve çözüm üretme konusunda başarılı olamayacakları duygusuna kapılmış olabilirler (Favaloro, 1998: 102). Aslında boşanma süreci veya sonrasında tarafların birbirlerine karşı olumsuz duygular

26

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

içinde olmaları beklenen bir durumdur. Ancak tarafların arabulucu yardımıyla bu duygularıyla başetmeyi göze almaları ve sürecin gerektirdiği gönüllü katılımı sağlamayı taahhüt etmeleri önemlidir. Çiftlerin arabuluculuk uygulamasına ilişkin bilgilendirilmeleri, sürece arzu edilen düzeyde katılımlarını kolaylaştırmaktadır (Amundson and Fong, 1993: 201; aktaran Favaloro, 1998: 102). Aile arabuluculuğunda tarafların, kişisel beklentileri ve ortak yararları doğrultusunda kararlar alarak uzlaşmaları beklendiğinden, bireylerin karar verme yeterliliğine sahip olmaları bir başka ön koşulu oluşturmaktadır. Süreç içinde taraflara karar verme özerkliği tanınırken beklenen, onların birbirlerine saygılı ve olgun birer yetişkin olarak davranmalarıdır. Ancak kişilik özellikleriyle bağlantılı olarak bencil tutum ve davranışlar, karşı tarafı istismar etme eğilimleri veya tümüyle kişisel olarak karar verme yetisinin sınırlı olması gibi nedenlerle eşitsizlik söz konusu olabilir. Dolayısıyla arabuluculuk sürecinin başlangıcında çiftlerin karar verme yetileri değerlendirilmeli ve bu sorumluluğu üstlenecekleri vurgulanmalıdır. Karar verme konusunda her iki tarafın da yetkin olduğu ancak - özellikle aile bireylerinden birinin, şiddet ve istismar nedeniyle tehdit veya baskı altında olma durumunda- müzakere güçlerinin eşit olmaması yine arabuluculuk sürecini sabote edecek bir konudur. Bu bağlamda tarafların müzakere gücü eşitliğinin sağlanması üçüncü önemli ön koşulu gündeme getirmektedir (Roberts, 2005: 515; Roberts, 2008: 10-12). Sonuç olarak aile arabuluculuğu sürecinin başarısı hem arabulucu hem de

İl

taraflar açısından bazı koşullara bağlıdır. Ancak taraflar açısından tanımlanan konuların değerlendirilmesi ve sağlanmasının da bir anlamda arabulucunun sorumluluğunda olduğu dikkati çekmektedir. Arabuluculuk rolüne atfedilen çok yönlü sorumlulukların niteliği değerlendirildiğinde, sürecin mekanik bir hakemlik gibi algılanması söz konusu olabilir. Ancak gerçekte yaşanan arabulucuların özel bir eğitimle kazandıkları donanımın empatik ve insani bir yaklaşımla sürece yansıtılmasıdır. Aile Arabuluculuğu Sürecinin Kapsamı Nedir? Aile arabuluculuğu sürecinde müzakere edilecek konuların kapsamını tarafların uzlaşma gereksinimi duydukları her şey oluşturabilir. İlgili literatür incelendiğinde uzlaşma gereksinimi olabilecek konuların dar ya da geniş kapsamlı olarak listelendiği görülmektedir. Bu çalışmada ifade edilen uzlaşma konularının belirli alt başlıklarda gruplanması tercih edilmiştir. Arabuluculuk sürecinden yararlanabilecek tarafların durumları düşünüldüğünde boşanma sürecinin ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği ilk müzakere konusunu oluşturmaktadır (Bagshaw, 1999: 395). Boşanma kararı tarafların ortak kararı olduğunda uzlaşmanın daha kolay olabileceği varsayılabilir. Aksi halde ise tarafların işbirliğine dayalı bir katılım sağlamaları güçleşebilir. Sürecin başlangıç aşamasında tarafların ilişki ve etkileşimlerini yeniden yapılandırmaya olabildiğince hazır olmaları daha detaylı konularda karar vermelerini kolaylaştıracaktır. Aile yaşamının yeniden yapılandırılması sürecinde iki temel odağı eşlerarası

ve (varsa) çocuklarla olan ilişkiler oluşturmaktadır. Başka bir deyişle ailenin parçalanması durumunda eşlerin birbirleriyle ilgili ve ebeveynlik sorumluluklarıyla ilgili uzlaşma gereksinimleri olmaktadır. Kuşkusuz her iki sorumluluk alanı birbiriyle bağlantılı ve etkileşimlidir. Ancak çocuklar söz konusu olduğunda ebeveynlik sorumluluklarının daha ön planda olması nedeniyle diğer boyutun ihmal edilmesi olasılığına karşılık böyle bir sınıflama tercih edilmiştir. Bu düşünce tarzının gerekçesini ise sağlıklı bir biçimde yeniden yapılandırılan eşler arası ilişkilerin, sağlıklı ve sürekliliği olan ebeveynlik sorumluluklarının garantisi olacağına olan inancımız oluşturmaktadır. Aksi halde mutsuz bireyler yaşamları boyu olumsuz duygularını ebeveynlik sorumluluklarına yansıtabilirler. Dolayısıyla arabuluculuk süreci taraflara, eski eşler olarak ilişkilerinin ve devam eden ebeveynlik sorumluluklarının niteliğine ilişkin rasyonel ve yapıcı kararlar alma fırsatı vermektedir. Bu bağlamda eşlerarası ilişkiler kapsamında genel uzlaşma konularını; Bağlantı düzenlemeleri, (Eşlerarası iletişim ve etkileşimin planlanması) Bakım konuları, (Bakıma muhtaç yaşlı, hasta aile üyeleri ile ilgili düzenlemeler) Mali konular, (Eşlerin desteklenme gereksinimi olduğunda ilgili düzenlemeler) Mal paylaşımı, (Edinilmiş olan malların uygun biçimde paylaşımı) Diğer özel konular oluşturmaktadır. Ebeveynlik sorumluluklarıyla ilgili uzlaşma konularını ise;

27

Toplum ve Sosyal Hizmet

Çocuğun/çocukların desteklenmesi, Çocuğun/çocukların hangi ebeveyn ile kalacaklarına karar verilmesi, Çocuğun/çocukların ebeveyni ile iletişim ve etkileşimlerine ilişkin düzenlemeler, Çocuğun/çocukların eğitim sürecine ilişkin düzenlemeler, Tatil sürecine ilişkin düzenlemeler,

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

lar birlikte katılırlar ve her birey kendini ifade etme hakkını kullanır. Aile arabuluculuğu sürecinde genelde 3-6 seans görüşme yapılarak sonuca ulaşılmaktadır. Kaç görüşmede hedefe ulaşılacağı; Arabuluculuk konularının yoğunluğuna, Tarafların duygu ve çelişkilerinin yoğunluğuna,

Diğer özel konular,

Taraflar arasındaki uzlaşmazlık konularının yoğunluğuna,

oluşturmaktadır (Mantle and Critchley, 2004: 1165-1167).

Taraflar arasındaki etkileşim, iletişim ve işbirliğinin düzeyine,

Aile Arabuluculuğu Süreci Nasıl İşler? Aile arabuluculuğu, sorunlarına barışçıl, pozitif çözümler üretmeyi arzu eden, uzlaşmazlık konularını çocukları ve kendi adına müzakere edebileceğine inanan, samimiyet ve işbirliği sergilemeye gönüllü olup karşı taraf ile saygın bir ilişkiyi sürdürmeye kararlı olan bireylerin yararlanabileceği bir süreçtir. Dolayısıyla tarafların ayrı ayrı başvuruda bulunarak arabuluculuk sürecinden yararlanmak istediklerini ifade etmeleri ve arabulucunun seçiminde de uzlaşmış olmaları gerekmektedir (Severson and Bankston, 1995: 684). Uzlaşma gereksiniminde olan aile üyeleri, tercih ettikleri arabulucu tarafından organize edilen, gizlilik ilkesinin gözetildiği, bilginin paylaşıldığı ve çözüm alternatiflerinin tartışıldığı görüşmelere katılırlar. Süreç içinde gereksinim duyulan bilgi ve belgelerin edinilerek paylaşılması ile müzakere edilecek konuların netleştirilmesi için arabulucu yardımcı olur. Her biri maksimum bir saat olarak planlanan görüşmelere taraf-

28

Çocukların ya da diğer aile üyelerinin sürece dâhil olup olmamasına bağlıdır. Süreç içinde gereksinim duyulduğu takdirde arabulucunun yönlendirmesiyle taraflar bireysel olarak avukatlarıyla ya da diğer profesyoneller ile görüşüp danışmanlık alabilirler. Önemli olan arabuluculuk sürecinde ortak bir uzlaşma noktasına varabilecekleri kararları alabilme yeterliliğini hissetmeleridir. Bu anlamda danışmanlık ya da terapötik desteğin tarafların duygusal dalgalanmalarını azaltarak müzakere sürecine daha aktif katılmalarını sağlayabileceği üzerinde durulmaktadır (Haynes ve diğerleri, 2004: 8; Roberts, 2008: 4). Aile Arabuluculuğunun Avantajları Nelerdir? Aile arabuluculuğu görüşmeleri başladığında tarafların bir arabulucu karşısında buluşmalarıyla aralarında yeni bir iletişim ve etkileşim süreci başlar. Bu süreçte tarafların karar verme sorumluluğunu üstlenmelerine dayalı hümanist yaklaşımlar temel alınmaktadır (Roberts, 2008:1). Bu bağlamda aile arabuluculuğunun avantajları değer-

İl

lendirildiğinde aşağıda sıralanan unsurlar göze çarpmaktadır. Geleceğe yönelik ilişkiler geliştirilir: Taraflar, yeni bir başlangıç yapma ve bunu geliştirme şansına sahip olurlar. Fırsatların yapıcı bir yaklaşımla kullanılabilmesi olumlu bir etkileşimi ve sürekliliğini sağlar. Tüm konular gözden geçirilir, keşfedilir: Arabulucu gerçek konuların keşfedilmesine ve adil bir biçimde değerlendirilmesine yardımcı olur. Önceden öngörülmeyen konular gündeme gelebilir. Süreç basit ve sadedir: Arabuluculuk süreci resmi bir nitelik taşımamaktadır. Her şey apaçık ortadadır. Bu yönüyle güven vericidir ve taraflar üzerinde herhangi bir baskı yaratılmamaktadır. Kontrol tarafların elindedir: Arabuluculuk sürecinin kontrolü tümüyle tarafların elindedir. Gönüllü bir katılım olduğundan hukuki baskı olmaksızın uzlaşma noktasına gelinir. Süreç istenildiği zaman durdurulabilir. Süreç esnek bir yapıdadır: Her bir özel durum için özgün çözümler müzakere edilir. Hem arabulucu hem de taraflar açısından rol esnekliği, maksimum düzeyde önemsenir. Zaman kazandırır: Arabuluculuk uygulamasının en önemli tercih edilme nedenlerindendir.Taraflara yüklü yoğun resmi süreçlerden uzak olma fırsatı verir. Mahkeme tarihleri beklenmediğinden zaman kaybı olmaz. Mali avantaj sunar: Aile arabuluculuğunun maliyeti özellikle resmi mahkeme süreçleriyle kıyaslandığında minimum düzeydedir. İki avukat yerine bir arabulucu yeterlidir. Eğer mali açıdan sıkıntı söz konusu olursa taraflar destek talep edebilirler.

Süreç güvenlidir: Tartışmalar mahkemede herkesin önünde değil, özel ofiste gerçekleştiğinden taraflar kendilerini rahat hissederler. İzlenmesi gereken zorunlu süreçler olmadığı gibi açıklanan bilgiler gizli kalır. Paylaşılan konuların kısmen ya da tümüyle mahkeme sürecine yansıtılması kararı ancak tarafların ortak isteğine bağlıdır. Daha etkilidir: Arabulucu oldukça geniş bir seçenek yelpazesi sunar; tarafların önemli gördükleri konu ve duygularını açıklamalarını ifade etmelerini sağlar; güven, anlayış kabul ve işbirliğini geliştirir. Tarafların avukatlar aracılığıyla değil doğrudan iletişim kurmaları nedeniyle, daha sağlıklı ve doyurucu bir etkileşim gerçekleşmektedir. Aile arabuluculuğu sürecinde geçmişi yargılamak yerine gelecek planları üzerinde odaklanılmaktadır; dolayısıyla rekabet değil işbirliği teşvik edilir. Böylece boşanma sonrasında tarafların uzlaşmalarından mutlu olmaları sağlanır (Parsons and Cox, 1989: 124; Roberts, 2008: 10-12). Değerlendirme ve Sonuç Aile arabuluculuğu gelişmiş ülkelerde köklü bir geçmişi olan profesyonel bir uygulamadır. Bu çalışmada insani etkileşimlerde uzlaşma gereksinimi olan çok farklı alanlarda alternatif bir müdahale biçimi olarak kullanılan yaklaşımın, aile arabuluculuğu boyutu en yalın haliyle açıklanmaya çalışılmıştır. Kuşkusuz aile arabuluculuğu konusunda tartışılması gereken daha ayrıntılı yönler mevcuttur. Konuya ilgili disiplinlerin (yardım edici disiplinler veya hukuksal) bakış açısı, hedef kitlenin hem arabulucular hem hizmet alanlar yönünden açılımı ve arabuluculuk müdahalesine iliş-

29

Toplum ve Sosyal Hizmet

kin farklı uygulama biçimleri gibi konular ayrı ayrı ele alınması gereken makale konularıdır. Konunun sosyal hizmet açısından değerlendirilmesi de bu çalışmadaki temel bilgiler referans verilerek izleyen çalışmalarda ayrıntılarıyla ele alınacaktır. Arabuluculuk rolünü mesleki rol ve işlevleri kapsamında barındıran sosyal hizmet uzmanlarının aile arabuluculuğu yapabilme yeterliği ile ilgili literatürde farklı görüşler mevcuttur. Yapılan incelemede uygulamanın özgün boyutları vurgulanarak işlevsel bir yaklaşım olduğu kanısına varılmıştır. Başka bir deyişle gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi ülkemizde de alternatif bir müdahale biçimi olarak değerlendirilebilir. Sürecin vurgulanması gereken önemli bir boyutu bilgi ve beceriye dayalı profesyonel bir müdahale olmasıdır. Dolayısıyla “kimlerin nasıl bir eğitim sürecinden yararlanarak?” bu sorumluluğu üstlenebileceği konusu meslek şovenizminin ötesinde titizlikle değerlendirilmesi gereken bir konudur. Ülkemizdeki aile yapısı, kültürel yapı, boşanma aşamasında olan bireylerin içinde bulunduğu duygu durumları gibi faktörlerin ön planda tutulması, eğitim sürecinde kazanılması gereken bilgi ve beceri kapsamını şekillendirmede yardımcı olacaktır. Öte yandan aile arabuluculuğunun bir aile danışmanlığı ya da terapisi süreci olmadığı özel olarak vurgulanan bir boyuttur. Bu bağlamda sürecin sadece belirli yardım edici disiplinlerin tekelinde bir uygulama olarak tanımlanmaması gerekmektedir. Metinde açıklandığı gibi gereksinim duyulduğunda taraflar danışmanlık desteğini süreç içinde alabilirler.

30

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

Doğası gereği aile arabuluculuğu süreci salt hukuki bir süreç de değildir. Aksine hukuki süreçlere alternatif olarak geliştirilmiştir. Bu nedenle arabuluculuğun en uygun biçimde avukatlar tarafından yapılabileceği görüşü de desteklenmemektedir. Özel eğitim alarak avukatlar aile arabuluculuğu yapabildiği gibi yine süreç içinde gereksinim duyulduğunda taraflar hukuki yardım alabilirler. Yukarıda ifade edilen konular ülkemizde aile arabuluculuğu ile ilgili güncel tartışma konularını oluşturmaktadır. Çalışmamızda aile arabuluculuğunun genel hatlarıyla ele alınması söz konusu tartışmalara ışık tutmayı amaçlamıştır. Sonuç olarak aile arabuluculuğunun bir tartışma süreci hakemliğinde öte anlam taşıdığı, her yönüyle özgün ve profesyonel bir uygulama olduğu vurgulanabilir. Arabuluculuk sorumluluğunu üstlenme konusunda da tüm disiplinlerin konuya objektif ve profesyonel bakış açısıyla yaklaşmaları gereği de vurgulanması gereken bir başka boyutu gündeme getirmektedir. KAYNAKÇA Amundson, J.K. and Fong, L.S. (1993) “She Prefers Her Aesthetics;He Prefers His Pragmatics:A Response to Roberts and Haynes”, Mediation Quarterly, 11(2) 199205 in Favaloro, G.J. (1998) “Mediation: A Family Therapy Technique?”, Mediation Quarterly, 16(1) 101-108. Bagshaw, D. (1999) “Developing Family Mediation Standarts: An Australian Experience”, Mediation Quarterly, 16(4) 389-406. Barker,R.L. (1999) The Social Work Dictionary. United States of America: NASW Press. Dewees, M. (2006) Contemporary Social Work Practice. New York: Mc Graw-Hill Publication.

İl Favaloro, G.J. (1998) “Mediation: A Family Therapy Technique?”, Mediation Quarterly, 16(1) 101-108. Hahn, R.A. and Kleist, D.M. (2000) “Divorce Mediation:Research and Implications for Family and Couples Counseling”, The Family Journal:Counseling and Therapy for Couples and Families, 8(2) 165-171. Haynes, J.M., Haynes,G.L., Fong, L.S. (2004) Mediation United States of America: State University of New York Press. Jessani, A.D. and James, L.(2006) “Mediators and Parenting Coordinators: Comparing and Contrasting 20 Questions/40 Answers”,American Journal of Family Law.20(3) 180-186. Katz, E. (2006) “A Family Perspective on Mediation”, Family Process, 46(1) 93-107. Kelly, J.B. (2004) “Family Mediation Research: Is there Emprical Support fort he Field?”, Conflict Resolution Quarterly, 22(1-2) 3-35. Mantle, G. And Critchley, A. (2004) “Social Work and Child-centered Family Court Mediation”, British Journal of Social Work, 34(8) 1161-1172. Mosten, F.S. (2004) “Institutionalization of Mediation”, Family Court Review, 42(2) 292-303.

Rubinson, R. (2004) “Client Counseling, Mediation,and Alternative Narratives of Dispute Resolution”, Clinical Law Review, 10(833) 833-853 Severson, M.M. and Bankston, T.V. (1995) “Social Work and the Pursuit of justice Through Mediation”, Social Work, 40(5) 683-691 Stuart,R.B. and Jacobsen, B. (1986-87) “Principles of Divorce Mediation:A Social Learning Theory Approach”, Mediation Quarterly, 14-15,71-85 in Severson, M.M. and Bankston, T.V. (1995) “Social Work and the Pursuit of justice Through Mediation”, Social Work, 40(5) 684. Sullivan, P.L. (2005) “Culture, Divorce, and Family Mediation in Hong Kong” ,Family Court Review,43(1) 109-123. Taylor, A. (1997) “Concepts of Neutrality in Family Mediation:Contexts, Ethics, Influence, and Transformative Process”, Mediation Quarterly, 14(3) 215-236. Tomanbay, İ. (1999) Sosyal Çalışma Sözlüğü.Ankara: Selvi Yayınevi. Weingarten, H.R. (1986) “Strategic Planning for Divorce Mediation”, Social Work, May-June 194-200. Zastrow,C. (1995) The Practice of Social Work. California: Brooks/Cole Publishing Company.

Parsons, R.J. and Cox, E.O. (1989) “Family Mediation in Elder Caregiving Decisions:An Empowerment Intervention”, Social Work, 34(2) 122-126. Raisfeld, R.D. (2007) “How Mediation Works:A Guide to Effective Use of ADR”, Employee Relations Law Journal, 33(2) 3041. Roberts, M. (2005) “Family Mediation:The development of the Regulatory Framework in the United Kingdom”, Conflict Resolution Quarterly, 22(4) 509-526. Roberts, M. (2008) Mediation in Family Disputes.England: Ashgate Publishing Limited.

31

Baykara Acar

Araştırma

GRUP ÇALIŞMASININ CİNSEL SUÇTAN HÜKÜMLÜ ÇOCUKLARIN SOSYAL İLİŞKİ, EMPATİK BECERİ VE BENLİK SAYGISINA ETKİSİ The Effect of Group Work on the Level of Self Esteem, Emphatic Skills and Social Relationships of Convicted Young Sexual Offenders Yüksel BAYKARA ACAR* *

Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İda-

ri Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü

ÖZET Bu araştırma, çocuklara özgü bir ıslah kuruluşunda cinsel suçtan hükümlü çocuklarla yapılmıştır. Araştırmada, grup çalışmasının cinsel suçtan hükümlü çocukların benlik saygısı, empatik beceri ve sosyal ilişki düzeylerine etkisi belirlenmek istenmiştir. Araştırmaya deney ve kontrol grubu olmak üzere 24 cinsel suçtan hükümlü çocuk dâhil edilmiştir. Deney grubundaki çocuklar ile 12 hafta

süre ile grup çalışması yapılmıştır. Araştırma sonucunda grup çalışması deneyimi yaşamış deney grubundaki cinsel suçtan hükümlü çocukların sosyal ilişki düzeylerinin kendi içinde anlamlı düzeyde artış gösterdiği, benlik saygısı ve empatik becerilerinin ise istatistiksel açıdan anlamlı olmasa da kontrol grubundaki çocuklara göre artış gösterdiği belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler: Cinsel suç, sosyal hizmet, grup çalışması, benlik saygısı, empatik beceri, sosyal ilişki

ABSTRACT This research has been conducted with convicted young sexual offenders in a reformatory for children. The research tries to determine the effects of group work on self-esteem, empathic skills and social relationship levels of convicted children. The study population consists of twenty-four (24) convicted young sexual offenders (12 in control group, 12 in treatment group). A group work has been performed with the children in the treatment group during twelve (12) weeks. Research results indicate that there is a meaningful increase in the level of social relationships of children in the treatment group who had group work experience. The data also reveals that although there is no statistically meaningful increase in the levels of self-esteem and emphatic skills of children in the treatment group, the scores of the children in the treatment group are higher than those in the control group. Key Words: Sexual offence, social work,

group work, self-esteem, empathic skills, social relationship.

GİRİŞ Çocukların yöneldiği suçlardan biri olarak cinsel suçlarda özellikle yurt dışında son yıllarda artış görülmektedir. Bu

33

Toplum ve Sosyal Hizmet

durum, bilim adamlarını “cinsel suça yönelen çocuk1” lar ve suça yönelme nedenleriyle ilgili olarak yeni arayışlara itmiştir. Araştırmalar, çocukların cinsel suça yönelmelerinde çeşitli faktörlerin önemini vurgulamaktadır. Bunlar çocuğun bireysel özellikleri, aile ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri, okul yaşamı vb. gibi faktörleri içermektedir. CSYÇ’lerin toplumla bütünleşmelerine yönelik yapılan çalışmalarda yukarıda ifade edilen ve cinsel suça yönelmede etkili olan çocuklara ve çevresine ilişkin faktörler üzerinde durulduğu görülmektedir. Grup çalışmaları ise, bu çocuklara müdahalede önemli bir yer tutmaktadır. Bu çalışmanın konusunu, grup çalışmasının cinsel suçtan hükümlü çocukların suça yönelmelerinde etkili olduğu düşünülen sosyal ilişki, empatik beceri ve benlik saygısı düzeylerine etkisini belirlemek oluşturmaktadır.

Cinsel Suça Yönelen Çocuklarda Benlik Saygısı, Empatik Beceri, Sosyal İlişki Cinsel suçla ilgili literatür, benlik saygısı, empatik beceri ve sosyal ilişkilerin cinsel suça yönelmede önemini vurgulamaktadır. CSYÇ’lerin benlik kavramıyla ilgili literatür ise, bu çocuklardaki düşük olumsuz benlik kavramını vurgulamaktadır (Ryan ve Diğerleri, 1987; Fabiano, 1991; akt. : Goodman, 1997: 52). Cinsel suçlu gençlerle2 ilgili araş1 Cinsel suça yönelen çocuk, bundan böyle CSYÇ olarak kısaltılacaktır. 2 Avrupa ve ABD’de 13-18 yaş aralığını kapsayan kişiler için “juvenile” ve bu yaş grubundaki suça yönelen kişiler için “genç suçluluğu” kavramı kullanılmaktadır. Bu makaledeki çocuk kavramı da 13-18 yaş aralığını içermekte, ancak ülkemizde kullanılan kavram olarak çocuk suçluluğu tercih edilmektedir.

34

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

tırmalar bu çocuklardaki zayıf empatik ve sosyal becerilere işaret etmektedir (Kemp, 1998: 201-202; Becker ve Hunter, 1997; Lurigio, Marylouise ve Smith, 1995: 74; Goodman, 1997: 52; Kaner, 1991). Çok sayıda araştırma cinsel suç işlemiş gençlerin sosyal becerilerinde yetersizlik olduğunu, yalnız kalma ve sosyal olarak izole edilme eğilimleri olduğunu vurgulamaktadır (Gal ve Hoge, 1999: 7). Yetersiz sosyal beceriler, zayıf akran ilişkileri ve sosyal izolasyon, bu gençlerde belirlenen güçlüklerdir (Fehrenbach ve Diğerleri, 1986; Katz, 1990; akt: Righthand ve Welch, 2001: 7; Graves, Openshaw ve Adams, 1992: 140; Gal ve Hoge, 1999: 8; Goodman, 1997: 52). Masson ve Erooga (1999: 5), sosyal yetersizliğin çoğunlukla düşük benlik saygısı ve duygusal yalnızlıkla sonuçlandığını vurgulamaktadır. Marshall (1989), geçmişteki duygusal bağlılık problemlerinin daha sonraki yaşamda yakın ilişkiler kurma konusunda sorun yarattığını ve düşük benlik saygısı ve duygusal yalnızlığa katkı verdiğini ifade etmiştir (akt. : Masson ve Erooga, 1999: 5). Empatiye ilişkin çalışmalar, sosyal becerileri yüksek olan kişilerin empatik becerilerindeki yüksekliğine işaret etmektedir. Bazı araştırmalar, empatinin toplumsallaşma, sosyal duyarlılık ve topluma uyum ile pozitif ilişkisine değinmektedir (Brems, 1988; akt. : Dökmen, 1996: 150). Dökmen (1993: 124), empatik anlayışın insanları birbirine yaklaştırdığını ve iletişimi kolaylaştırıcı özelliği olduğunu ifade etmiştir. Harrower (1993: 240), sosyal becerilerdeki gelişmelerin bireyin kendini algılama ve benlik saygısında değişmelere neden olacağını belirtmiştir.

Baykara Acar

Müdahale Programlarında Grup Çalışmalarının Yeri Cellini (1995;akt. : Righthand ve Welch 2001: 38), çocuklara yönelik müdahalelerin öncelikli amacını, onların cinsel istismar davranışları üzerinde kontrol kazanmalarına ve çevreleriyle iletişimlerini artırmalarına yardımcı olmak olarak tanımlamaktadır. Benzer olarak Becker ve Hunter (1997: 190), tretmanın temel amaçlarının daha fazla kurban olmayı önleme, psikoseksüel sorunların gelişimini durdurma ve arkadaşlarıyla uyumlu ilişkiler geliştirmeleri için çocuklara yardımcı olmayı içerdiğini vurgulamışlardır. Tretman planlarının bireyselleştirilmesi gerekliliği üzerinde durmuşlardır. Çoğu programların psiko-eğitimsel, bilişsel-davranışsal, aile terapisi, tekrarı önleme (relapse prevention) gibi müdahalelerin bir kısmını ya da tümünü içerdiğini ifade etmişlerdir. Bazı programların ise ek olarak, psikofarmakolojik tretmanları kullandığı görülmektedir. Cinsel suç işlemiş çocuklara yönelik tretmanların içeriği, genellikle cinsel eğitim, bilişsel bozuklukların düzeltilmesi (bilişsel yeniden yapılanma), empati eğitimi, istismara ilişkin sahip olunan değerlerin arıtılması, öfke yönetimi, dürtü kontrolünü artırmaya yönelik ve doğru yargılamayı kolaylaştıran stratejiler, sosyal beceri eğitimi, sapan uyarılmanın azaltılması, tekrarı önleme gibi yaklaşımlardan oluşmaktadır (Becker ve Hunter, 1997; Hunter ve Figueredo, 1999; National Adolescent Perpetrator Network, 1993; akt. : Righthand ve Welch, 2001: 39). Suçların tartışılması, bilişsel bozukluklar (cognitive distortions) ın değiştirilmesi, örtük duyarlılık (covert sensitization), atılganlık (assertive) ve öfke kontrolü, cinsel eğitim ve suç tekrarını önleme gibi bileşenleri

içeren bilişsel davranışsal grup tretmanı (Becker ve Kaplan, 1993; Sermabeikian ve Martinez, 1994; akt. : Swenson ve Diğerleri, 1998: 330-331) CSYÇlerin tretmanı için en yaygın olanlarıdır (Camp ve Thyer, 1993; akt. : Swenson ve Diğerleri, 1998: 331). CSYÇ’lerle ilgili literatüre bakıldığında, grup çalışmalarının CSYÇ’lere yönelik hazırlanmış çoğu treman programının önemli bir bileşenini oluşturduğu görülmektedir. Sermabeikan ve Martinez (1994: 971), cinsel suça yönelmiş çocuklara yönelik grup tretmanının3, kişinin cinsel davranışı için sorumluluk almasını sağlaması, daha iyi karar verebilme yeteneğinin geliştirilmesi, toplumdaki kuralların kabul edilmesine ilişkin görüş geliştirmesi, sosyal ilişkilerde gücün ve kontrolün uygun kullanımını öğrenmesi, duyguların ve ihtiyaçların ifade edilmesini sağlaması, etkileşim ve iletişimi geliştirmesi, kurban ile empatiyi artırması konusunda yararlarına vurgu yapmıştır. Güney (1997; akt. : Cılga ve Diğerleri, 2001: 166) grubun insan yaşamında öneminden bahsederek, iletişim kurma becerilerini artırıcı rolünü vurgulamıştır. Becker (1990: 367), grup ortamının çocuklara akranlarıyla ilişki kurmak için uygun bir mekân sağladığı ve çatışma çözümlerinin çoğunda fiziksel şiddet kullanan çocukların alternatif sorun çözme araçlarını öğrenebildiklerini ifade etmiştir. Harrower (1993: 240), grup çalışmalarının, akran gurubu içinde çocuğun benlik bilgisini artırmada önemli olduğuna ve normal hayattaki sosyal et3 Tretman programı, belli bir amaca yönelik özel tekniklerin yoğun olarak birlikte kullanıldığı bakım, eğitim ve iyileştirme programlarının tümüdür (Uluğtekin 1991:10).

35

Toplum ve Sosyal Hizmet

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

kileşimlerin tartışıldığı bir ortam sağladığına işaret etmiştir.

Grup Üyeleri, Liderler ve Grup Oturumları

Görüldüğü gibi, cinsel suça yönelmede birbiriyle iç içe ve birbirini etkileyen faktörler olan benlik saygısı, sosyal ilişki ve empatik beceri bireysel özellikler arasındadır. CSYÇ’lerin toplumla bütünleşmesinde grup çalışması tretmanın önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. CSYÇ’lerle çalışmada ekibin bir üyesini oluşturan sosyal hizmet, farklı düzeylerde müdahale araçlarına sahiptir. İl (1999: 163), bu müdahalelerden biri olarak grup çalışmalarının sosyal hizmet uygulamalarında giderek geliştiğini ve grup etkileşiminden yararlanılarak bireylerde davranış değişikliği yaratılabileceğini ifade etmiştir. Ülkemizde CSYÇ’lerle grup çalışmasına ilişkin araştırma olmadığı4 yapılan araştırmaların, daha çok suça itilmiş çocukların mahkeme veya kurum dosyalarının taranmasını içeren çalışmalar olduğu görülmektedir (Baykara Acar, 2004:3). Ülkemizde hükümlü çocuklarla grup çalışmasını içeren iki araştırmada grup çalışmasının çocukların benlik algıları ve empatik becerileri üzerinde olumlu etkisi olduğu belirlenmiştir. (Kaner, 1991; Bogenç, 1998). Bu araştırmanın amacı grup çalışmasının CSYÇ’lerin benlik saygısı, sosyal ilişki ve empatik beceri düzeyleri üzerine etkisini belirlemektir. Araştırmada etkileşim grubuna katılan çocukların sosyal ilişki, empatik beceri ve benlik saygısı ön test - son test puanları arasındaki fark, etkileşim grubuna katılmayan çocuklara göre artacağı beklenmiştir.

Araştırma hükümlü çocukların kaldığı bir ıslah kuruluşunda yapılmıştır. Kuruluştaki çocuklar, okul ve iş yaşamlarına devam edebilmektedir. Bu nedenle araştırmada grup toplantıları çocukların kurumda olduğu saatler düşünülerek planlanmış ve gerektiğinde toplantı saati ve günlerinde değişikliğe gidilmiştir. Grup toplantıları genellikle her pazar saat 19.30 - 21.30 saatleri arasında yapılmıştır.

GRUP ÇALIŞMASI 4 Bu çalışmanın yapıldığı süre içinde herhangi bir araştırmaya rastlanmamıştır.

36

Etkileşim grubu olarak yapılan bu çalışmanın, amaç bakımından sosyalleşme ve davranış değişiminin hedeflendiği sosyalleştirici grup olduğu söylenebilir. Sosyalleştirici/sosyalizasyon gruplarının amacı, katılımcıların “sosyalleşmek” için gerekli olan sosyal becerileri kazanmalarına yardım etmektir. Bu gruplarda, grup üyelerinin bazı sosyal becerilerinin yeterli olmadığı kabul edilmektedir. Sosyalizasyon gruplarında üyeler arasında tartışmadan çok, sıklıkla değişme aracı olarak deneyimler veya etkinlikler kullanılmaktadır (Kirst Ashman ve Hull, 1999:95). Grup çalışmasında çocukların kendini ifade etmesinde kolaylaştırıcı olması bakımından psikodramanın bazı tekniklerinden (rol değiştirme, eşleme gibi) yararlanılmıştır5. Bu tekniklerin çocukların kendini ifadesini ve farkındalığını kolaylaştırmasının yanında, gruba katılımını ve başkalarının duygu ve düşüncelerini anlayabilmesini artıracağı düşünülmüştür. Her grup toplantısı ısınma, oyun ve de5 Grup lideri psikodrama eğitimine sahip olduğundan, oturumlarda psikodrama tekniklerinden (eşleme, rol değişimi vb.) yararlanılmıştır.

Baykara Acar

ğerlendirme olmak üzere üç aşamada gerçekleştirilmiştir. Isınma ve oyun aşamaları çocukların ilgi ve isteklerini dikkate alan hareket ve oyunları içermiştir. Toplantı sonunda yapılan değerlendirme aşaması, o toplantıda ne yapıldığını ve birey olarak grup üyelerinin o toplantıda ne öğrendiklerini içermektedir. Grup çalışmasının başlangıç aşamasını oluşturan ilk toplantılar, grupta kuralların oluşturulduğu, daha çok üyelerin uygulamayı anlamaya çalıştığı ve amacını sorguladığı bir aşamayı içermiştir. Böyle bir çalışmayla yaşamlarında ilk defa karşılaşan üyelerin ilk toplantılarda araştırmacıya ve çalışmaya güven duymakta zorlandığı düşünülmektedir. Altıncı toplantıdan sonra grubun gelişme safhasının başladığı ve grup üyelerinin grubun amacı çerçevesinde etkili çalışmaya başladığı düşünülmektedir. Daha sonraki toplantılar, grupta üyelerin bizlik duygusunun güçlendiği, birlikte çalışmak konusunda birbirlerini destekledikleri ve güven duygusunun yerleştiği toplantılar olmuştur. Bu toplantılarda üyelerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları sorunlar, sahip oldukları özelliklerin bu sorunlardaki etkileri, sosyal ilişkileri ve gelecek yaşamları üzerinde durulmuştur. Toplantılarda her üyenin birbirinin duygu, düşünce ve sorunlarına duyarlılık gösterdiği gözlenmiştir. Toplantılarda üyelerin “özel yaşamları” ve “suç davranışları”nı gündeme getirmeleri grup yöneticisinin kontrolünde gerçekleştirilmiştir.

yı içeren ilk çalışmadır 6. Araştırmanın yapılmasında bazı etik sorunlar yaşanmıştır. Türkiye’de çocuklara yönelik ıslah kurumlarında (Araştırmanın yapıldığı sürede olmadığı ifade edilmelidir) suç türüne göre özel bir sınıflama ve tretman programı bulunmamaktadır. Dolayısıyla ıslah kuruluşlarında çocukların, birbirlerinin suçlarını bilmeleri istenmemektedir. Suç türünün ortaya çıkması çocukların kuruluşta damgalanmasına ve zarar görmesine neden olabilmektedir. Cinsel suçtan hükümlü çocukların grup çalışmasına doğrudan alınması durumunda kuruluşta suçlarının öğrenilmesi riski olduğundan, bir başka grupla daha grup çalışması yapılmıştır. Çocuklara araştırmacının, zaman sınırlığı nedeniyle iki grup çalışması yapabildiği belirtilmiştir. Böyle bir durum, etik bir sorun olduğu kadar, oturumlarda yapılan tartışma ve oyunların niteliğini belirlediği gibi, gruptaki eylemlerin derinliğine “suç odağında” tartışılmasını engellemiştir. İlerleyen oturumlarda, çocuklarla “güven ilişkisinin” kurulmuş olmasına karşın, kendilerine araştırmada sadece “cinsel suçtan hükümlü” çocuklarla çalışıldığının söylenememesine ilişkin yaşanan etik sorunun varlığı rahatsız edicidir. YÖNTEM

Etik Sorunlar

Deneysel desende yapılan araştırmada, 16–20 yaşları arasında grup çalışmasına katılmaya gönüllü olan 24 çocuk, 12 deney ve 12 kontrol grubuna olmak üzere tesadüfî olarak atanmışlardır. Deney grubunda yaş ortalaması 17. 36 iken, kontrol grubunda yaş ortalaması 17. 75’dir. Eğitim durumlarına ba-

Bu araştırma, Türkiye’de belli bir suç grubuna yönelik uygulamalı çalışma-

6 Bu konuda başka bir araştırmaya rastlanmamıştır.

37

Toplum ve Sosyal Hizmet

kıldığında iki grup arasında yine benzer bir dağılım görülmektedir. Çocukların hemen hepsinin eğitimleri yarıda kalmıştır ve ilköğretimden sonraki eğitimlerini kuruluşta devam ettirmektedir. Grup üyeleri, alt sosyo ekonomik düzeyde ve kırsal bölgelerde ikamet eden ailelerin çocuklarıdır. Grup oturumları bir grup yöneticisi (kadın) ve bir grup yardımcısı (erkek) tarafından yürütülmüştür. Deney grubunun yedinci toplantısında bir çocuk kendi isteğiyle gruptan ayrılmıştır. Araştırmada grup yöneticisi ve

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

grup yardımcısı grup çalışması başlamadan önce ön test uygulaması yapmıştır. Ölçekler, deney ve kontrol gruplarına ayrı ayrı uygulanmıştır. Uygulamalar gruplar için iki ayrı güne bölünerek yapılmıştır. Çocuklara iki test bir gün, diğer bir test ise bir başka gün verilmiştir. Ön testten sonra 12 hafta süreyle deney grubu ile grup çalışması yapılırken, kontrol grubuna herhangi bir işlem yapılmamıştır. Grup çalışmasından üç hafta sonra çocuklara son testler verilmiştir. Araştırma gruplarına uygulanan işlem Tablo 1’de verilmiştir:

Tablo 1. Araştırma Gruplarına Uygulanan Deneysel İşlem Gruplar

Ön test Coopersmih Benlik saygısı Envanteri 1 Uygulaması

Deney Grubu

Kontrol Grubu

Sosyal İlişki Alt Ölçeği 2 Uygulaması

Son test Coopersmih Benlik saygısı Envanteri Uygulaması

12 Hafta Süreyle Etkileşim Grubu Uygulaması

Sosyal İlişki Alt Ölçeği Uygulaması

Empatik Beceri Ölçeği 3 Uygulaması

Empatik Beceri Ölçeği Uygulaması

Coopersmih Benlik saygısı Envanteri Uygulaması

Coopersmih Benlik saygısı Envanteri Uygulaması

Sosyal İlişki Alt Ölçeği Uygulaması

Empatik Beceri Ölçeği Uygulaması

38

İşlem

İşlem Yok

Sosyal İlişki Alt Ölçeği Uygulaması

Empatik Beceri Ölçeği Uygulaması

Baykara Acar

Araştırmada deney ve kontrol grubu, ön ve son ölçümler bakımından karşılaştırılmıştır. Deney ve kontrol grubunun ölçeklerden aldıkları puanların ortalamaları arasındaki farkın anlamlılık düzeyini belirlemek amacıyla t testi kullanılmıştır. Gruplardaki denek sayısının azlığı nedeniyle non-parametrik test olarak Mann–Whitney U testi ve Wilcoxon t testi kullanılmıştır. Araştırmada istatistiksel anlamlılık düzeyi p= 0. 05 olarak kabul edilmiştir. Veri analizlerinde SPSS for Windows 11. 05 paket programı kullanılmıştır.

56 öğrenciye 15 gün ara ile iki kez uygulanmıştır. İki uygulama arasında r= .76 bulunmuştur. Ayrıca aynı envanter Tufan tarafından Hacettepe Üniversitesi Sağlık İdaresi Yüksekokulundan 200 öğrenciye Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ile verilerek bu iki ölçme aracı arasındaki korelasyona bakılmıştır. Rosenberg’in 10 madde üzerinden yapılan değerlendirmesine göre r= .62, Rosenberg’in Guttman Ölçeğine göre yapılan değerlendirmesine göre r= .61 olarak değerler istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (Turan ve Tufan, 1987; akt. Tufan ve Yıldız, 1993: 38).

Veri Toplama Araçları

Cinsel suçtan hükümlü çocukların empatik becerilerini ölçmek için Dökmen (1988) tarafından geliştirilen Empatik Beceri Ölçeği B formu kullanılmıştır. Formda, her sorunun altında, bu sorunu ifade eden bir kişiye verilebilecek 12 empatik tepkiden formu dolduran kişi için en uygun görünen dördünü işaretlemeleri beklenmektedir. 12 tepkiden biri, tesadüfî yanıtları saptamak amacıyla konulmuş olan, sorunla ilgisi olmayan bir tepkidir. Dökmen (1993: 342), ölçeğin, kişilerin zihinde oluşan empatik anlayışı ölçmekten çok, sözel olarak ifade edilen empatik tepkinin niteliğini ölçtüğünü ifade etmiştir. B Formunun cevap anahtarı oluşturulurken, ölçekte bulunan EBÖ’den alınan yüksek puanlar, empatik becerinin yüksek olduğunu, düşük puanlar ise düşük olduğunu göstermektedir (Dökmen, 1993: 341). Ölçekten alınan en yüksek puan (6 durum için dört en yüksek puanlı seçenek işaretlendiği taktirde) 222’dir. Güvenirlik çalışmasında ölçek 80 kişilik bir gruba üç hafta arayla iki defa uygulanmıştır. Uygulamalardan elde edilen ölçümler arasında r= .91 bir ilişki belirlenmiştir. Ölçeğin ge-

Araştırmada CSYÇ’lerin benlik saygı düzeylerini belirlemek için Coopersmith Benlik saygısı Envanteri; empatik becerilerini belirlemek için Empatik Beceri Ölçeği ve sosyal ilişki düzeylerini belirlemek için Sosyal İlişki Alt Ölçeği kullanılmıştır. Stanley Coopersmith tarafından geliştirilen, Coopersmith Benlik Saygısı Envanteri, benliğe yönelik sosyal, akademik, aile ve kişisel deneyimler alanlarındaki tutumları değerlendirmek için hazırlanmıştır. Bu araştırmada ölçeğin 16 ve daha yukarı yaştaki bireyler için hazırlanmış 25 maddeden oluşan “Yetişkin Formu” kullanılmıştır. Toplam maksimum benlik puanı 100’dür. Ölçeğin Türkiye’de güvenirlik çalışması Turan tarafından 30 kanserli hasta ile gerçekleştirilmiştir. Hastalara 15 gün arayla uygulanan ölçekte, test ve tekrar test sonucunda r= .65 olarak anlamlı bulunmuştur (Turan ve Tufan 1987; akt. : Tufan ve Yıldız 1993: 38). Geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Tufan tarafından da yapılmıştır. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu’ndan

39

Toplum ve Sosyal Hizmet

çerlik çalışmasında ölçek klinik psikolojide ve psikolojik danışmada en az yüksek lisans derecesi olan 14 kişilik bir gruba ve psikoloji dışında bir alanda yüksek öğrenim almış 14 kişilik başka bir gruba uygulanmıştır. Sonuçta, birinci grubun tüm üyelerinin 7. ila 10. Basamaklar arasında empatik tercihte bulundukları, ikinci grubun empatik tercihlerinin ise 2. ila 8. Basamaklar arasında bulunduğu belirlenmiştir. İki grubun empatik beceri puanları arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur (t=6. 77, sd=26, p 0.05

**Wilcoxon Test

-, 279* ***Mann Whitney U Test

düşük olduğu görülmektedir. Buna karşın, etkileşim grubu sonunda yapılan ölçümler, deney grubunda benlik saygısı puanlarında artışı gösterirken, kontrol grubunda yaklaşık beş puanlık bir düşüşe dikkati çekmektedir. Grup çalışması sonunda benlik saygısı puanları açısından her iki grubun kendi içindeki ön ve son test ölçümleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Deney ve kontrol grubunun etkileşim grubu öncesi CSBE ön test puan ortalamaları arasındaki farkın da istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmektedir. Kontrol grubunun ön test puan ortalamalarının deney grubundan yüksek olmasına karşın bu farklılık istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Etkileşim grubu sonunda her iki gruptaki çocukların ön ve son test puan ortalamalarına bakıldığında, gruplar arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmektedir. Ancak anlamlı olmamakla birlikte deney grubundaki çocukların son test puan ortalamalarında artış olduğu belirlenmiştir.

Empatik Beceri Araştırmanın iki nolu denencesi, “etkileşim grubuna katılan çocukların empatik beceri ön test son test puanları arasındaki fark, etkileşim grubuna katılmayan çocuklara göre artacaktır” şeklinde düzenlenmiştir. Denencenin sınanmasına ilişkin bulgular Tablo 3’de verilmiştir. Tablo 3’te görüldüğü gibi deney grubunun empatik beceri ön test puan ortalaması kontrol grubuna göre daha yüksektir. Etkileşim grubu sonunda yapılan ölçümler, her iki grubun puanlarında da yükselme olduğunu göstermekle beraber kontrol grubunun puanlarında daha büyük bir artış söz konusudur. Empatik becerilere ilişkin her iki grubun kendi içindeki ön ve son test ölçümleri arasında fark anlamlı bulunmamıştır. Deney ve kontrol gruplarının grup uygulaması öncesi EBÖ ön test puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Deney grubunun ön test puan ortalamalarının kontrol grubundan yüksek olmasına karşın

41

Toplum ve Sosyal Hizmet

Cilt 20, Sayı 1, Nisan 2009

Tablo 3. Deney ve Kontrol Grubunun Uygulama Öncesi ve Uygulama Sonrası Empatik Beceri Ölçeğinden Aldığı Puan Ortalamaları EBÖ Son Test

EBÖ Ön Test GRUP

X

X

SS

EBÖ Test Sonucu**

n

SS

Deney

129, 46

13,29

132,64

13,36

-, 918*

11

Kontrol

121,17

11,97

130,59

18,61

-1, 687*

12

Test Sonucu***

-1, 355*

*p> 0.05 **Wilcoxon Test

-, 647*

***Mann Whitney U Test

bu farklılık istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Etkileşim grubu uygulaması sonunda her iki gruptaki çocukların ön ve son test puan ortalamalarına bakıldığında, gruplar arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı görülmektedir. Ancak anlamlı olmamakla birlikte her iki grubun son test puan ortalamalarında artış olduğu görülmektedir. Bu sonuçlara göre araştırmanın denencesinin desteklenmediği söylenebilir.

Sosyal İlişki Araştırmanın üç nolu denencesi, “etkileşim grubuna katılan çocukların sosyal ilişki ön test son test puanları arasındaki fark, etkileşim grubuna katılmayan çocuklara göre artacaktır” şeklinde düzenlenmiştir. Denencenin sınanmasına ilişkin bulgular Tablo 4’te verilmiştir. Tablo 4’de görüldüğü gibi, deney ve kontrol grubunun grup uygulaması ön-

Tablo 4. Deney ve Kontrol Grubunun Uygulama Öncesi ve Uygulama Sonrası Sosyal İlişkiler Alt Ölçeğinden Aldığı Puan Ortalamaları SİAÖ Son Test

SİAÖ Ön Test GRUP

X

SS

X

SS

SİAÖ Test Sonucu***

n

Deney

9, 55

4, 64

13

4, 57

-2, 814**

11

Kontrol

10, 91

5, 36

12

4, 50

-1, 205*

12

Test Sonucu****

-, 772*

*p> 0.05 **p
View more...

Comments

Copyright © 2020 DOCSPIKE Inc.